27 Mart 2025 Perşembe

İSLAM EKONOMİSİ MÜMKÜN MÜ?

 İSLAM EKONOMİSİ MÜMKÜN MÜ?


  Ekonomi insanın üretim, tüketim, bölüşüm ilişkilerini inceleyen bilimdir. Ekonomi bilimi, ekonomik olaylara ekonomi ekollerinin baktığı pencereden bakmaz. Olayları olduğu gibi inceler ve değerlendirir. Ekonomi kavramı düşünüldüğünde başına kapitalist, sosyalist, İslam, ne gelirse gelsin tüm ekonomi yaklaşımlarının benzer kavramlara sahip olduğunu gözlemleyebiliriz. Fark, bu  kavramı tanımlayan ilişkiler örüntüsünün aldığı değerlerdir. Örneğin kar, ekonomik faaliyetlerin olmazsa olmazıdır. Ancak “kar” Nasıl elde edilecek, sorusuna verilecek cevap, ekonomimizin kimliğini tanımlamaktadır. İslam ekonomisinden söz edebilmek için, üretim, tüketim, bölüşüm ilişkilerinin Kur’an ve sünnetin belirlediği çerçevede tanımlanması gerekmektedir. Ancak ekonominin başına “İslam” eklemekle İslami olmayacağı gibi, başına “İslam” kelimesi olmayan bir ekonomi de gayr-i islami olmayabilir.

  Ele alınan konu son derece çetrefilli, zor bir konudur. Böylesine çok yönlü ve büyük bir konuyu bireysel olarak ele alıp incelemek mümkün görünmüyor. Ekonomi başlı başına teknik bir konu iken, başına İslam nitelemesini de eklediğimizde iş daha da büyümektedir. Belli ki alanında uzmanlaşmış bilim adamlarının oluşturacağı bir enstitü çatısı altında el alınacak  bir konu olabilir. İslam ekonomisinin tanımı, kapsamı, ilkeleri, aksiyomları ortaya konulsa bile, metodoloji başlı başına büyük bir müşküldür. Ortaya konulan İslam ekonomisi teoreminin uygulama alanı bulması metodoloji işidir. 

 Böylesine zor bir konuyu ele almak istememin nedeni, “Yaşadığımız çağda kapitalizmden başka bir gerçeklik yok mu” sorusudur. Gerçek şu ki, kapitalizm tüm ekonomik sistemlere üstün gelerek nerdeyse tüm dünyaya egemen olmuştur. Bunun delili, Bir çok İslam ülkesi dahil olmak üzere 2023 sonu itibariyle 164 ülkenin(Bkz.T.C Ticaret Bakanlığı, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) sekmesi) Dünya Ticaret Örgütüne üye olmasıdır. 

İSLAM EKONOMİSİNİN UYGULAMA ŞARTLARI

   İlk şart insandır. İslam ekonomisi, Kur’an ve sünnete dayalı bir karakter arz eder. Dolayısı ile uygulamanın birinci derecede muhatabı, Müslümandır. Buradaki Müslümandan kastımız, mutlak surette iman etmiş, samimi dindardır. Kur’an ve sünnette yer alan ekonomi ile ilgili metinlere şüphesiz uyacak, üretecek, israftan kaçınacak, mal biriktirmeyecek, ihtiyaç fazlasını paylaşacak, zekat, sadaka verecek, faiz alıp-vermeyecek, ahlaki ilkelere gönülden uyacak müminden söz ediyoruz. İslam, insanın dünyada takip etmesi gereken yolu “Sırat-ı Müstakim” olarak isimlendirir. Yani “Dosdoğru yol”. İslam ekonomisinin gerçekleşebilmesinin ilk şartı işte bu sınırlar içindeki insandır.

   İkinci şart, siyasi yönetim ve İslam ekonomisi arasındaki paralellik. Ortaya çıkan ekonomik anlayışı tüm ülke çapında uygulanmasını sağlayacak siyasi yönetimdir. Siyasetin taraf olmadığı ekonomi uygulama imkanı bulmaz. İslam ekonomisi, kapitalizm, sosyalizm yada Keynes anlayışına entegre olabilecek karakterde bir sistem olarak görülmüyor. Yani entegre, eklektik bir oluşum mümkün değildir. Ancak siyasal yönetim, çerçeve olarak sunulan ekonomik ilkeleri uyguladığı, toplumun olumlu karşılık verdiği durumda, İslam ekonomisi hayata geçmiş olur.

İSLAM EKONOMİSİNİN ÇERÇEVESİ

   İslam ekonomisi hak ,emek, yardımlaşma, dayanışma üzerine kuruludur. Emek vermek ve hak etmek. Kur’an’dan öğrendiğimize göre İslam ekonomisinin çerçeve ilkeleri şunlardır:

1.Mülkün (zenginliğin) belli ellerde toplanmaması. (Devlet makamlarının, imkanların belli  çevre veya aile elinde toplanmaması anlamına da gelir.) (Bkz.Haşr/7)

2.İsraftan kesinlikle kaçınılması (Bkz. İsra/26,27,En’am/141, Furkan/67)*

3.İhtiyaç fazlasının infak edilmesi (Bkz.Bakara/219)

4.Mal biriktirilmemesi (Bkz. Tevbe/34-35, Teğabün/15-17, Hümeze/ 3-4)

5.Faizden kaçınılması (Bakara/275-279)

6.Adaletli olunması ( Araf/85, Hud/84-86), istenmektedir. 

   

HİCRETTEN ÖNCE MEDİNE EKONOMİSİ

   Hicretten önce Medine, farklı etnik yapılardan oluşan, kabile yönetim anlayışının egemen olduğu, siyasi, ekonomik birliğin olmadığı bir şehirdi. Her kabile kendi içinde siyasi ve ekonomik yapıya sahipti. Şehirde yaklaşık 4 Bin Yahudi, 6 Bin Arap olduğu tahmin edilmektedir.

   Medine’de ekonomik yapıyı elinde bulunduran Yahudilerdir. Benu Kurayza kabilesi; kuyumculukla uğraşır, altın ticareti ve tefecilik yaparlardı. Benu Nadir kabilesi ise tarımla uğraşır ve Medine’nin önemli geçim kaynağı olan “hurma” üretimi yaparlardı. Hatta o günün şartlarında ihracat dahi yaparlardı. Üçüncüsü Benu Kurayza kabilesi idi ki bunlar ise “Debbağ” dılar. Deri tabaklama ve deri üretimi yaparlardı. Ayakkabı ve çizme başta olmak üzere deriden mamul eşya üretirler ve hem Medine hem de diğer pazarlara satarlardı. Medine’de dört büyük pazar vardı. Bu pazarların hepsinde hâkimiyet Yahudilerin elindeydi. Araplar tarımla uğraşırken, Yahudiler birçok iş kolunda çalışmaktadırlar. Yahudilerin çoklu ekonomik alanda faaliyet göstermeleri, Araplara karşı üstünlük sağlamalarına neden olmuştur. Ayrıca Evs ve Hazreç kabileleri arasında fitne çıkararak savaşmalarına neden olmuşlardır. Yahudiler imal ettikleri savaş malzemelerini iki kabileye satarak ,zanaat atölyeleri ve pazarlar sayesinde yüksek kazançlar elde etmişlerdir. Böylece Yahudiler Medine’nin ekonomisini ellerinde bulunduruyorlardı. Araplar tarımla uğraşıp, elde ettikleri ürünleri yeterli görürken, ticaretle çok az kişi ilgilenmektedir. Medine Suriye ticaret yolu üzerinde olmasına rağmen siyasi birlik sağlanamamasından ötürü dış ticaretin zayıf, tarıma dayalı, üretilenin iç pazarda tüketildiği bir ekonomi işliyordu.

HİCRETTEN SONRA MEDİNE EKONOMİSİ

   Mekke tarıma elverişli olmadığı için ticaret gelişmişti. Mekkeliler öteden beri komşu ülkelerle ticari anlaşmalar yapmayı başarmışlardır. Muhacirlerin Medine’ye hicretiyle birlikte, ticarette ustalaşmış zeka Medine’ye taşınmış oldu. Rasul-i Ekrem (SAV) Medine’ye gelişinden hemen sonra, ilk faaliyet olarak Mescid-i Nebi, mescidin bitişiğine de kimsesiz insanların kalabileceği odalar yaptırdı. Hz.Peygamber Medine’de kurumsallaşmasın temellerin atmaya başlamıştı. Çünkü bu kurumlar dini olduğu kadar, siyasi ve ekonomik öneme sahipti. Devletin varlığı bu kurumlara bağlıydı.

   Medine’de muhacir ve ensar kaynaştırmayı hedefleyen Hz.Muhammed (SAV), “Kardeşlik-Muahat” ilan etti. Kardeşlik dini bağının tesis edilmesinde önemli olduğu kadar, tüm varlıklarını Mekke’de bırakan muhacirin ekonomik bakımdan desteklenmesi anlamını da geliyordu. 

   Hz.Peygamber (SAV) ‘in Medine’de attığı önemli adımlardan biri “Medine Pazarı” nın kurulmuş olmasıdır. Medine ekonomisi Yahudilerin elindeydi. Bu egemenliğe son verilmesi, halkın Yahudilerin sömürüsünden kurtulması gerekiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine Pazarı’nın bu durumunu  tetkik etti. Şayet Yahudilerin egemen olduğu dört çarşıda pazara girilmek istenirse asla Yahudilerin hâkimiyeti kırılamayacaktı. Çünkü her şeyi onlar belirliyorlardı. Bu durumu gören Hz. Peygamber (s.a.v.) pazarın şartlarını Müslümanların lehine değiştirebilmek için alternatif bir pazar oluşturma gereğine karar verdi.  Hz. Peygamber Baki ez-Zubeyr bölgesinde bir çadır kurdu. Yahudilerin lideri Kab b. El-Eşref geldi ve çadırın iplerini kesti.  Hz.Muhammed’in kurduğu pazar çadırının iplerinin Ka’b b.Eşref tarafından kesilmesi ,Yahudilerin Medine pazarının oluşumundan ne kadar rahatsız olduğunu göstermektedir. ( Muaviye ,pazara “Dâru’l-Katırân” ve “Dâru’n-Nuksân” adında iki ev yaptı ve zorla vergi almaya başladı. Medine valisi, pazarın tamamını kapsayan büyük bir bina yaptı; alt katta kiralık dükkanlar, üst katta ise odalar vardı. Bu bina, valinin ölümü ile birlikte Medine halkı tarafından yıkılmıştır. Muaviye tarafından getirilen Pazar vergileri Ömer b. Abdülaziz hilafeti zamanında kaldırmıştır.)

   Pazar Medine’nin merkezinde, düz bir arazi üzerinde, kolay ulaşılabilen, stratejik konum ve öneme sahipti. Pazarda kimse için yer ayrılmıyor, kiralanmıyor , erken gelen istediği yere mallarını koyup satış yapabiliyordu. Tüccarların kazancından vergi alınmıyordu. Bunun pazardaki fiyat artışlarını kontrol eden bir mekanizma olduğu düşünülebilir. Ayrıca satıcılardan vergi alınmaması, Medine pazarını diğer pazarlara göre daha cazip hale getiriyordu. Böylece malların daha ucuza satılması bekleniyordu. Hz.Muhammed (SAV) Pazar fiyatlarına müdahale etmemiş, fiyatların serbestçe oluşmasına izin vermiştir. Zaman içinde müdahale etmesi istense de, Pazar fiyatlarının arz-talep dengesine göre serbestçe oluşmasından yana olmuştur. Hz. Muhammed aynı zamanda ticaretin idaresi için bazı kurallar şart koştu. Her türlü ticaret, halkın gözü önünde yapılmak zorundaydı. Pazar içinde veya dışında ayrı satış çadırlarının kurulmasına izin verilmedi. Müslümanlar Medine’de altın dinar (4.55 gr) ve gümüş dirhem (2.97 gr.) para birimlerini kullanıyorlardı. Paralar bizans parası idi. Üzerine darp edilmiş Bizans’a ait semboller vardı. Müslümanlar kendilerine ait dinarı (4.25 gr) Abdülmelik b. Mervan döneminde basmışlar ve piyasaya sürmüşlerdir. Bu dönemde de Bizans dinarı Emevi dinarı ile birlikte kullanılmaya devam etmiştir. Ancak gramajlarının farklılığı alış-verişlerde sıkıntı oluşturmuştur.

  Medine pazarının işleyişi “hisbe” örgütünün kurulmasıyla denetim altına alınmıştır. Hisbe teşkilatının başına, Bedir savaşından sonra Müslüman olan genç kadın Semra binti Nuheyk getirilmiştir. Semrâ bint Nüheyk pazarları dolaşıp  insanları ticaret ahlâkına uygun davranmaya teşvik eder, bu şekilde hareket etmeyenleri uyarır, hile ve haksızlık yapanlara karşı  caydırıcı tedbirler uygulardı. Resûl-i Ekrem’in Semrâ bint Nüheyk’e böyle bir görev vermesi kadının sosyal hayatta daha etkin görevler alabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.  Ayrıca Şifa Binti Abdullah isimli hanım da bu iş için görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Ancak Şifa Binti Abdullah’ın Hz.Ömer döneminde görevlendirildiğine dair bilgiler de vardır. 

   Peygamber (SAV)’in Medine’de üzerinde durduğu hususlardan birisi de tarımın güçlendirilmesidir. 

MEDİNE İSLAM DEVLETİNİN GELİR KAYNAKLARI

1.Ganimet: Savaşarak elde edilen mallar.

2.Fey: Savaş yapılmadan elde edilen ganimeti ifade etmektedir. Devlet Başkanı Kur'an'da belirtilen yerlere istediği gibi dağıtma yetkisine sahiptir.

3.Zekat

4.Vergiler

5.Cizye: 630 yılında nâzil olan ve İslâm ülkesinde yaşamak istediği halde Müslümanlığı kabul etmeyen gayri müslimlere malî mükellefiyet getiren âyetle (et-Tevbe 9/29) sabit olmuştur.

6.Fidyeler

7.Haraç: Gayri Müslimlerden alınan toprak vergisi

MEDİNE PAZARINA GETİRİLEN TİCARET İLKELERİ

   1.Pazarda tekelleşmeye son verildi.

   2.Pazar vergisi kaldırıldı.

   3.Faizin her çeşidi yasaklandı. Faizin yerine “Karz-ı Hasen” sistemi teşvik edildi. Karz-ı hasen, faizsiz borç vermek demektir.

   4.Stokçuluk yasaklandı.

   5.Adil rekabetin geçeli olduğu serbest piyasa uygulandı. Haksız rekabetin önüne geçildi. Peygamberimiz (SAV), narh koymayı da “hak” doğurabileceği endişesi ile istememiştir.

   6.Satıcının yanında olmayan malın satımının, üretimi olmayan malın satımının yasaklanması, aynı şekilde mülkiyetinde olmayan malın satımı da yasaklandı. 

   7.Mal ve eşya takası yasaklandı.

   8.Tarımsal ürünlerde mahsulün kaldırılmadan (toplanmadan) tahmini bir miktardan alınıp satılmasının yasaklanması

   9. Ağaçtaki olgunlaşmamış yaş meyvenin (hurmanın) tahmin edilerek kuru hurma gibi satılmasının yasaklanması.

   10.Hayvanın bol sütlü gözükmesi için bir kaç gün sütünün sağılmadan pazara getirip satılması v.b. gibi uygulamaların yasaklanması.

   11. Haram kılınmış malların alım- satımını yasaklanması.

   12. Kervanları karşılamayı ve şehirlinin köylü namına komisyonculuk yapılmasının yasaklanması

   İslâm dini iktisat anlayışında ön plana çıkan en önemli ilke dengeli, orta yolda olmaktır. Tevhit ilkesi gereği sosyal adaletin sağlanması için ekonomide adaleti önemser. İslâm ekonomisinin diğer bir öne çıkan yönü helal üretim, helal tüketim ve helal çalışmadır. Kolektif çalışmayı önemser, ferdiyetçi bir yapıya sahip değildir.

MEDİNE PAZARINDA UYULMASI GEREKEN AHLAKİ İLKELER

   1. Dürüstlük ve güvenilirlik: Ürün ve ücreti hakkında doğru bilgi vermek, alışverişte yemin etmemek,

   2. Müsamahakârlık: Darlık çeken borçluya kolaylık sağlamak, alıp satarken kolaylık göstermek,

   3. Cömertlik

   4. Kanaatkârlık

   5. Alçakgönüllülük

   6.Girişimcilik ve üretkenlik

II.BÖLÜM

İSLAM EKONOMİSİNDE BAZI TEMEL İLKELER

İslâm dini ekonomik ilkeleri ortaya koyarken temel esaslar belirlemiştir. Bu temel esaslar maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz;

İslâm ekonomi anlayışında üretime dayalı bir ferdî mülkiyet vardır. Ancak mülkiyet kutsal değildir. Dünya ve ahiret dengesinin gözetilmesini ister.

    Zenginleşme ve servet sahibi olma da sosyal adalet ilkesi vardır. Bu konuda fırsat eşitsizliğine karşı çıkar. Ekonomik ve sosyal refahın adaletli bir şekilde toplumun tüm kesimlerine yayılmasını ister.

    Devlet eliyle zekât, cizye ve öşür toplanır, kimlerden toplanacağı, ne kadar toplanacağı ve nerelere harcanacağı belirtilmiştir.

 Câhiliye döneminden kalmış, haksız kazanca yol açan her türlü alışveriş şekli yasaklanmıştır. İslâm kumar ve şans oyunlarını haksız kazanca sebebiyet verdiği gerekçesiyle yasaklamıştır. Buna ilaveten faiz, gasp, hırsızlık, tefecilik, rüşvet ve çapulculuk üzerinden mal kazanmak yasaklanmıştır.  İslâm iktisadı ticarette karşılıklı rıza ilkesini ortaya koymuştur. Borçlanmada yazmak ve şahit bulundurmak şartını getirmiştir.  Üretici-tüketici ve işçi arasındaki ilişkide her tarafında hakkını gözetecek ilkeler ortaya koymuştur. Çalışanın emeği, hakkı hemen ödenir.

 İslâm iktisat anlayışında ferdî mülkiyet korunma altına alınmıştır.  İslâm fakirlikten Allah’a sığınılması gerektiğini tavsiye etmiş, rızkın Allah’tan geldiğini, mülkün tek sahibinin Allah olduğunu her zaman hatırlatmıştır. 

      İsraf kesinlikle yasaklanmış, hiç kimse bundan istisna tutulmamıştır. 

  Üretmek-çalışmak her zaman ön planda tutulmuştur. Hz. Peygamber (sav) başta olmak üzere birçok peygamber el emeğiyle üretim yapıp çalışarak geçinmişlerdir. Yukarıda sayıp, dökülen ilkelere bakarak İslam dininin ekonomik amacının, “Toplumdaki en fakirinin bile temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda hiçbir zorluk çekmemesi” olduğunu söyleyebiliriz. 

HZ.MUHAMMED (SAV) DÖNEMİNDE ZENGİNLİK  FAKİRLİK

   Tam bir ölçüsünü çıkarmak mümkün olmasa da, Hz. Peygamber döneminde zenginliğin yaklaşık ölçüsü, yani alt sınırı 40 ya da 50 dirheme sahip olmak idi.  Tabî ki bu zenginlik alt sınırı, kişinin 40-50 dirhemi dışında, kendisi ve ailesinin barınacağı bir evi, bineği, giyecekleri ve hizmetçisini de içine almaktadır. Hz.Peygamber’e, zenginin kim olduğu sorulmuş, o da, 50 dirheme sahip olan kişidir, diye cevap vermiştir. 

   Hz. Ömer de, 40-50 dirhemi zenginlik ölçüsü olarak esas almıştır. Emeviler döneminde geçim için gerekli olan miktar 50 ile 90 dirhem arasında değişirken, Abbasiler döneminde bu miktar kişi başı 300 dirheme kadar yükseldiği görülmüştür. 

   

   İslam’da yoksul sayılabilmek için bir sınır getirse de, zenginlik için bir getirmediği savunula gelmiştir. Oysa Kur’an’ın ekonomi çerçevesini çizen ayetlerine baktığımızda, mülkün belli ellerde toplanmasının, keza mal biriktirmenin yasaklandığını görürüz. Temel ihtiyaç fazlasının da “infak” edilmesi emirler arasındadır. Zenginliğin elde tutulup, biriktirilmesi demek bir grup insanın hakkı olanın malın zenginlerin elinde tutulduğu, diğer insanların dar bir geçimle idare etmelerini istemek anlamına gelir. Bu adalete uygun olmayan bir durumdur. Para tedavülde tutulacak, üretime katılacak, gerektiğinde faizsiz finans (Karz-ı Hasen) kaynağı olarak kullanılacaktır.   

Kur’an, sadece bir çerçeve sunmakla yetinmez, ibret verici kıssalardan bizi haberdar eder. Karun’un hikayesi buna en güzel örnektir. Kur’an’ın (Bkz.Kasas suresi/76-82) Kārûn Hz. Mûsâ’nın kavminden, hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği, zenginliğiyle mağrur bir kişi olarak takdim edilir. Kārûn gösterişi sevmekte, kavminin arasında ihtişamla dolaşmakta, bu ise bazılarının hayranlığını celp etmekteydi. Kavminin, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Kārûn bu serveti kendi bilgisi sayesinde yaptığını ileri sürüyordu. Nihayet kendisi ve evi yerin dibine geçirilmiş, bu akıbetten ne kendini kurtarabilmiş ne de onu kurtaracak bir topluluk çıkmıştır.(Bkz.İslam Ansiklopedisi) . Karun’un durumu Kur’an’da anlatılan insan psikolojisine uygun düşmektedir. (Bkz. İsra/83, Mearic 19-21, Fussilet 51, Fecr 15-16, Adiyat 6-8 ,Tevbe 86)

   Ekonomi ile ilgili kıssalardan birisi de Yusuf (as) aittir.Hz.Yusuf’un, yaklaşan kıtlık yılları için ne gibi tedbir aldığı anlatılır. Şuayp’ın (as) ise ölçü ve tartıda yanlış yapan, helal olmayan yollardan para kazanan Medyen halkı ile yaptığı mücdeleyi anlatır (Bkz.Araf/85, Hud/84)

    Konu ile ilgili Peygamberimizin bir hadisi zikredecek olursak, “İnsanoğlunun bir ova / vadi misali (vadi kadar) malı olsa, bir o kadarını daha ister. İnsanoğlunun karnını topraktan başka bir şey doyurmaz. Ve Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder.” (Buhari, Rikak, 10)

   Şüphesiz ki Kur’an’ın örnek alıp, uymamızı istediği kişi Hz.Muhammed (SAV)’dir. (Ahzab/21),Hz.Muhammed  (SAV) Küçük yaşta ticaret merkezlerine götürülmüş, 25 yaşında Hz.Hatice’nin kervanlarına eşillik etmiştir. Ticaretten para kazanmıştır. Peygamberimizin ataları tüccardı. Ticareti amcasından ve üyesi olduğu Kureyş’ten öğrendi. Esas itibariyle Hz.Muhammed (SAV) fakir değildi. Ancak sade yaşamayı tercih etmiştir. Nübüvvetinde önce ve sonra miras yoluyla intikal eden, satın alınan, hediye edilen yada ganimet yoluyla gelen köle cariyeleri olmuş bunları azat ederek hürriyetine kavuşturmuştur. Vefat ettiğinde üzerinde hiçbir köle bulunmuyordu. Ayrıca Hz. Peygamber (SAV) çok sayıda köleye sahip kimselere, onların azat edilmesi için müdahalelerde bulunmuştur. Örneğin, Cerir b. Abdullah aracılığıyla Yemen Hükümdarı Zülkelâ el-Himyeri'ye bir mektup göndermiş, o da bunun üzerine eli altındaki 4.000 köleyi azat etmiştir. Peygamberimiz vefatından sonra da bir miras bırakmadığı rivayet edilmiştir. Hz. Aişe (ra) diyor ki: “Resûlullah (sas) vefatında geriye ne bir dinar, ne bir dirhem, ne koyun ne de deve bıraktı. Hiçbir şey de vasiyet etmedi.” Resûlullah (sas) vefat edince Hz. Peygamber’in (sas) eşleri, Hz. Osman’ı (ra) Hz. Ebû Bekir’e (ra) gönderip Resûlullah’tan (sas) kalan miraslarını istemeyi düşünmüşlerdi. Bunun üzerine Hz. Âişe (ra), "Resûlullah (sas), "Bize mirasçı olunmaz, geriye bıraktığımız ise sadakadır!" buyurmadı mı?" diyerek buna karşı çıkmıştı.

SONUÇ

    Yazımızda Kur’an ve sünnetin  ekonomiye nasıl bir çerçeve çizdiğini, hangi ilkeleri kazandırdığını anlatmaya çalıştık. Hiç şüphesiz ki çalışmamız yeniden dikkat çekme amacı güdüyor. Hakim ekonomik sisteme alternatif olarak yazılan, teorisi ve işlerliği ile ilgili bir nihai çalışma değildir. Böyle bir iddiamız hiç olmadığı gibi, böyle bir çalışmanın boyutlarının araştırmacı bireyleri fazlasıyla aştığını ifade etmiştik. Hz.Muhammed’in, öğrettiği ilkelerin hangileri dönemle ilgili, hangileri günümüze getirilmesi gereken ilkelerdir? Öncelikle bu soruya cevap aramamız gerekiyor.

   Çalışmamız bize İslam ekonomisinin işlerliğinin ilk şartının insan olduğunu göstermiştir. İnsan maneviyatının, dikey bir seyir takip etmesi ile yükselebildiği görünmektedir. Tevhit, ihsan, adalet, kanaat, cömertlik, doğruluk, dürüstlük. Çalışkanlık, paylaşım gibi ilkelerin insan hayatına ve nihayetinde toplum hayatına mutlaka dahil edilmesi gereklidir.

   İkinci şart işleyen bir ekonomik politik devlet politikasıdır. Faiz gibi yıkıcı unsurlar kişi ve toplum hayatını tehdit etmektedir. Finans sektörünün faiz kıskacından, dolayısıyla yatırımcının ve kredilerden yararlanmak isteyen insanların kurtarılması önemlidir. İslam ülkeleri arasında faizin olmadığı ülke yok gibidir. Faizin hiç olmadığı ve sistemin yüzde 100 İslami finans olduğu tek ülkenin Sudan olduğu görülüyor. (Doğru Haber Gazetesi/ 03.05.2018 ) İslami finans kurumları, faizsiz sistem, kar-zarar bankacığı olarak işleme iddiasındadır. Ancak bu güne kadar yoksullukla nasıl mücadele ettiklerine, ne katkılar sağladıklarına dair elimizde bir veri bulunmamaktadır. Bu kurumların ciddi sorunları vardır. Karz-ı hasen faizsiz sistemin alternatifi olarak görünse de faiz ve enflasyonun işlediği bir ülkede bunu işletmek de kolay görünmüyor.

   İslam ülkelerinin kendi ulusal paraları olsa bile, Hz.Peygamber döneminde nasıl ki Bizans dinarı geçerli para olarak kullanıldıysa, bu gün ABD Doları ticaretin vazgeçilmez parası olmuştur. Bu nasıl aşılacaktır? Peygamber (SAV) Medine pazarında serbest piyasa ekonomisi uygularken, getirdiği ilkelerle pazarcıyı ve insanların korunmasını sağlamıştı. Enflasyon önümüzdeki en büyük engellerden biridir. Yüksek enflasyon ve piyasadaki yıkıcı fiyat uygulamasının ve pahalılığın önüne nasıl geçilecektir?  Mesela peygamberimizin uygulamadığı “Narh” uygulanabilir mi?

   İslam yoksulluğa alt sınır çizmiş ancak üst sınır koymamıştır. Bu menkul ve gayri menkul  yatırım araçlarının zengin kimselerinin eline geçmesi önünde bir engel olmadığı anlamına gelmiştir. Özellikle Emeviler döneminde zenginlik zirve yapmış, sermaye sahipleri çok geniş araziler satın almışlar, kabul edilemeyecek ölçüde dinar, dirhem, köle, cariye, deve, at sahibi olmuşlardır. Bu lüks ve israfı getirmiş, şehirler kalabalıklaşmış, pahalılık artmıştır (İbn Haldun Mukaddime’sinde buna işaret eder). Günümüzde de bu problemler yaşanmakta ve nasıl önüne geçilecektir? 

   Avrupa devletleri kendi aralarındaki birliği önce AET, sonra AB olarak tescillemiştir. Bazı ülkeler ise BRICS çatısı altında gerek Dünya Ticaret Örgütüne gerekse AB ve ABD’ye alternatif arayış altına girmişlerdir. Türkiye bu birliğe ilgi duyduğunu ifade etmiştir(www.bbc.com./25.Haziran.2024).

  

   İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üye Devletler arasında işbirliğini ve dayanışmayı güçlendirmek ve İslam Dünyasının hak ve çıkarlarını korumak amacıyla 25 Eylül 1969 tarihinde Cidde/Suudi Arabistan merkezli kurulan bir teşkilattır.  Ancak bu teşkilat sadece görünüşte vardır. İslam dünyası, AB’nin gerçekleştirdiği birlikten uzak görünmektedir. İslam dünyasında olması gereken birlik, İslam dünyası dışında , Avrupa da gerçekleşmiştir .Ortaya çıkan sorunları da zaman içinde çözerek yol almaktadırlar. Yolumuz epey uzun………


KAYNAKÇA:

1.İslam ve Ekonomi,ESKİCİOĞLU,Osman,İzmir 1999

2.Hz.Peygamberin Zenginliğe Yaklaşımı ve Zenginlerle İlişkileri ,ÇELİK,Yılmaz (Makale,2018)

3.Hz.Peygamber Döneminde Ekonomik Hayat, GÜMÜŞTEKİN,H.İbrahim (Yüksek Lisans Tezi,2021)

4.Hz.Peygamber Döneminin İktisadi Yapısı, YILDIRIM,Fethi (Doktora Tezi,2018)

5.Hz.Peygamber Dönemindeki Sosyo-Ekonomik Hayatta Yaşanan Dönüşümde İnanç ve Ahlaki İlkelerdeki Değişimin Etkisi, BAYSA,Hüseyin,(Makale)

6.Erken İslam Toplumunda Zenginler ve Fakirler, ALTINAY,Ramazan (Makale)

7.İslam’ın Erken Döneminde Kapitalizmin Doğuşu, KOEHLER ,Benedikt ,2016

8.Kuranda Zenginlik ve Fakirlik,ŞEN,Mustafa,(Doktora Tezi,2008)

9.İslam Ekonomisinin Temelleri,ZAİM,Sabahattin,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder