16 Aralık 2024 Pazartesi

IMF ve DÜNYA BANKASININ KALKINMA ve KURTARMA PLANI

 IMF ve DÜNYA BANKASININ KALKINMA ve KURTARMA PLANI

Yukarıdaki başlık altında toplanan bu küçük çalışma ,ABD tarafından özellikle doğal kaynaklara sahip, geri kalmış (Endenozya,Malezya,Tayland vb.) ülkelerde uyguladığı borçlandırma politikaları konusunda, ikna ve uygulama  becerisine sahibi ET (Ekonomik tetikçi) nin yazdığı hatıralarından derlenmiştir.(PERKİNS,John,Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, ŞİRKETOKRASİ)

IMF ve Dünya Bankasının kalkındırma ve kurtarma istemi ile kendisine başvuran ülkelerde aşağıdaki basit planı uygulamış ve ortaya çıkan sonuçlar sıralanmıştır.

A-KALKINMA PLANI:

1.Para akışı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması

2.Özelleştirilmenin teşvik edilmesi

3.Yabancı sermaye ve bankaların transferi için yüksek faiz uygulamasına geçilmesi

4.Doların güçlendirilmesi

SONUÇ:

1.Tüketim maddeleri ve tüketim hizmetleri fiyatlarının sürekli yükselmesi

2.Enflasyon artışı

3.Aşırı borçlanma

4.Para değerinin düşmesiyle birlikte devalüasyona gidilmesi, çöküş

B-KURTARMA PLANI

1.Borçların ödenmesi için yeni borçlanmalara gidilmesi

2.İflaslara izin verilmesi

3.Devlet harcamalarının kısılması

4.Yoksul kesime sağlanan gıda ve akaryakıt üzerindeki indirimler kaldırılması

5.Faizlerin daha çok yükseltilmesi

6.Özelleştirilmeye devam edilmesi

7.Ulusal varlıkların daha fazlasının çok uluslu şirketlere satılması

SONUÇ:

1.Gelir azalması,yetersiz beslenme

2.Salgın hastalıkların artması

3.Ölümlerin artması

4.Sağlık hizmetlerinde daralma

5.Eğitim imkanlarında daralma

6.Evsizleşme

7.Sosyal bir çok imkanda daralma

7 Aralık 2024 Cumartesi

 

DARON ACEMOĞLU NE ANLATIYOR?

   Daron ACEMOĞLU,1967 İstanbul doğumlu. Ekonomi profesörü. İsveç Kraliyet Bilimleri Akademisi, 2024 Nobel Ekonomi Ödülü'nü, ulusların refah toplumlarına dönüşmesi üzerine çalışmaları için Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson'a verdi.

   Genel olarak üç ekonomist ulusların zenginleşmesi konusunda, coğrafi ve ekonomik açıdan farklı özelliklere sahip ülkeleri kıyaslayarak, kurumların yapısının bu süreçte belirleyici faktör olduğuna ilişkin çıkarımlarda bulunmuşlardı.

   Daron ACEMOĞLU,20.06.2012  ( *) Tarihinde yazdığı “BAZI MİLLETLER NEDEN BAŞARISIZ OLUR?”  İsimli makalesinde tezine ilişkin görüşlerini özetlemektedir. Peki neden bazı ülkeler başarısız olur, gücün, zenginliğin ve yoksulluğun kökeni nedir? Acemoğlu şu soruyu soruyor:” Peki, nasıl oluyor da, kimi uluslar refah düzeyi ve yoksulluk, sağlık ve hastalık, gıda ve kıtlık açısından diğerlerinden bu kadar farklı bir konumda olabiliyor?”  Bunun nedenlerini araştırmaya koyuluyor. Ona göre bunun nedeni, iklim, toprak kalitesi, hastalıklar, çevre o kadar önemli görünmemektedir. Kültürel faktörler de sanıldığı gibi belirleyici olmadığı gibi, bazı akademisyenlerin arasında yaygın olan “Aydınlanmış liderlik” ve bu liderlerin danışmanları da değildir. Diyor ki: “Ulusları yoksulluğa mahkum eden ekonomi politikaları bu kadar çok sayıdayken, bu politikaların yanlışlıkla uygulanmadığı eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Bunlar kasıtlı olarak uygulanmaktadır. Bir başka değişle, yoksulluğun sebeplerini liderlerin vurdumduymazlığı veya cehaletinde değil, müşevviklerinde aramak gerekir.”

    Acemoğlu ,” Bizim teorimiz kurumların yapısına, yani ekonomik ve siyasi hayatımızı düzenleyen resmi veya gayri resmi kurallara dayanmaktadır.” Daron ACEMOĞLU, ekonomik kurumları “Kapsayıcı ve Dışlayıcı kurumlar” Olmak üzere ikiye ayırır.

   “Şüphesiz, yatırım ve inovasyon için elverişli ortamı sağlayan belirli ekonomik kurumlar vardır – mülki haklar, sözleşmelerin uygulanması vb. Bir ulusun yeteneğini en iyi şekilde göstermesini sağlayacak eşit şartlar sağlayabilen kurumlar “kapsayıcı ekonomik kurumlar” olarak adlandırılmaktadır.”

   “Mülkiyet haklarını koruyamayan, asayiş ve düzen sağlayamayan, anlaşmazlıkları çözüme kavuşturamayan ya da yenilikçiliği ödüllendirmeyen dışlayıcı kurumlardır. Bu kurumlar kesinlikle eşit şartlar sağlamamakta ve bu nedenle sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik edememektedir.”

   Gelinen bu noktada Daron ACEMOĞLU bir soru sorar: “Neden bu dışlayıcı kurumlar ortaya çıkmakta ve varlıklarını sürdürebilmektedirler? “ Cevap şöyledir: “İşte bu noktada denkleme siyaset dahil olmaktadır. Dışlayıcı siyasi kurumlar iktidarı bir grup azınlığın eline verdiğinde, siyasi gücü tekeline alan bu gruplar, iktisadi büyümeyi teşvik etmeyen bu kurumların varlıklarını sürdürmelerini sağlar.”

    Daron ACEMOĞLU’na göre, “Yeni Dünya’daki ekonomik ve siyasi kurumlar, büyük ölçüde 16. yüzyılın başlarında başlayan sömürgecilik deneyimleriyle şekillendirilmiştir.”  Durumu daha anlaşılır hale getirmek için Güney ve Kuzey Amerika ülkelerini kıyaslar. Güney Amerika ülkelerine gelen “İspanyollar,  belirli bir sömürgecilik modeli ile buraya ulaşmışlardı. Bu model altın, gümüş bulmak ve belki de en önemlisi kendileri için çalışacak Kızılderilileri yakalayıp köleleştirmekti.”

   Durum Latin Amerika ülkelerinde de farksızdı.” Zorla çalıştırma ve elit İspanyollara arazi tahsisleri. Yerliler, elitler onlara ne ücret verirse versin çalışmaya zorlandılar. Sürekli olarak baskı altındaydılar. Sadece çalışmaya değil aynı zamanda elitlerin onlara satmaya çalıştığı şeyleri almaya da zorlanıyorlardı. Bu ekonomik kuruluşların ekonomik büyümeyi desteklememesi hiç de şaşırtıcı bir durum değil. Bu sistemin temelini oluşturan politik kurumların, varlığını sürdürmesi ve ekonomik büyümeyi teşvik etmeyen iktidar sahibi elitler sınıfını tekrar tekrar yeniden yaratmasını da garipsememek gerekiyor.”

   Kuzey Amerika’da durum farklı gelişti. Farklı stratejilerin uygulamısının ardından İngilizler en etkili yöntemi geliştirdiler: “Bu sistem özünde, yerleşimcilerin topraktan yasal bir pay vererek toprağı işletmeleri karşılığında toprağın mülkiyet hakkının korunmasına dayanıyordu. Ancak ortada bir sorun vardı. Yerleşimciler özellikle çalınan bir mısır başağının bile ölüm cezasıyla cezalandırıldığı bir ortamda mülkiyet haklarının güvende olduğundan nasıl emin olabilirlerdi?”

   “Bir sonraki yıl, bu ekonomik teşvikleri güvenilir kılabilmek adına, Genel Kurul yerleşimcilere siyasi haklar da önerdi. Bu ise aslında onlara, daha kapsayıcı siyasi kurumlar yoluyla kendi kararlarını kendilerinin verebilecekleri, toplumun alt katmanından daha yüksekte bir konuma geçmelerini sağlıyordu.”

 Daron ACEMOĞLU incelediği örneklerden aşağıdaki derslerin çıkarılabileceğini ifade etmektedir:

   1. Mülkiyet haklarını koruyan, herkes için eşit şartlar sağlayan ve yeni yeteneklere yatırımı teşvik eden kapsayıcı ekonomik kurumlar; kaynakları azınlıklar lehine çoğunluğun elinden alma üzerine yapılanmış bulunan dışlayıcı ekonomik kurumlardan daha fazla oranda ekonomik büyüme dostudur. Kapsayıcı ekonomik kurumlar, kapsayıcı siyasi kurumları desteklemekte ve onlar tarafından desteklenmektedir. Kapsayıcı siyasi kurumlar siyasi gücü çoğulcu bir şekilde dağıtarak siyasi merkezileşmeyi ve böylelikle hukukun üstünlüğünün yerleşmesini teşvik etmektedir. Tüm bu unsurlar aynı zamanda mülkiyet haklarının korunması ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisinin yerleşmesi için de son derece önemlidir.

  2. Güney Amerika ile Kuzey Amerika arasındaki farklılığın ana nedeni bu bölgelerde ortaya çıkan ekonomik ve politik kurumların farklılığıydı. İspanyollar kendilerini ve krallarını zenginleştirecek dışlayıcı kurumlar oluşturmayı başardıkları için, imparatorluklarının uzun vadeli ekonomik kalkınması büyük ölçüde engellenmiş oldu. . İngilizler ise böyle dışlayıcı kurumlar kurmada başarısız oldular. Bunun yerine orada kapsayıcı kurumlar gelişmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde Birleşik Devletler yeni teknolojilerin ve ekonomik fırsatların avantajlarından daha iyi yararlanılabilecek bir yer oldu.

   Meksika’da ise 19. yüzyılın ikinci yarısında, göreli istikrarla birlikte ortaya çıkan işletmeler, iktidarla işbirliği yapan, yasal düzenlemelerle korunan ve bankacılık sistemini tekeline alan elitlerce kurulup yönetilmişti. Sonuçta, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında hızla büyüyen Meksika değil Birleşik Devletler oldu. Ve bu iki ülke arasında, Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasındaki uçurumun en çok açıldığı dönem de işte bu dönemdir.

   Şunu da ayrıca vurgulamak gerekir ki, kapsayıcı ekonomik kurumlar sadece dar bir elit sınıfının mülkiyet haklarını garanti altına almak amacıyla değil, söz konusu hakların nüfusun çoğunluğu için geçerli olması ve toplumda herkesin eşit şartlara kavuşabilmesi için oluşturulmuşlardır.

  Sömürgeciler gittikleri yerlerde kendi ekonomik, hukuki ve siyasi sistemlerini kurmuş ve işletmektedirler. Karayipler’de de olan budur.Oysa “ Kapsayıcı ekonomik kuruluşlar, sadece elitler için değil toplumun çok daha geniş bir kesimi için mülkiyet haklarının ve ekonomik fırsatların güvence altına alınmasını gerektirmektedir.”

   Acemoğlu burada bir soru daha sorar ve cevaplar: “Belki de en zor soru, dışlayıcı kurumların zaman içinde nasıl daha kapsayıcı kurumlar haline geldiğidir. Bu sorunun yanıtı daha karmaşıksa da, bazı yönleri net ve açıktır. Çoğu zaman, elitler dışlayıcı kurumlardan daha fazla çıkar sağladıklarından daha kapsayıcı kurumlar oluşturmaya istekli olmazlar.”

   Peki bu “dışlayıcı ekonomik”  Kurumlar niçin yok olmamaktadır?

   Cevap:” siyasi gücün, dışlayıcı siyasi kurumlarla hüküm süren elitlerin elinde toplanmış olmasıdır.”

“Tüm bunlar basit ancak hayati bir sonuca işaret etmektedir: Siyasi haklarınızı elde etmeden ekonomik haklarınızı elde edemezsiniz. İşte bu işin zorluğu da burada yatmaktadır zira siyaseti düzeltmenin bir formülü yoktur.”

(*) Makale bir anlamda kitabın özetidir. ULUSLARIN DÜŞÜŞ Ü

Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri

Orijinal adı: Why Nations Fail

The Origins of Power, Prosperity, and Poverty

© 2012, Daron Acemoglu and James A. Robinson

İngilizce aslından çeviren: Faruk Rasim Velioğlu

Türkçe yayın hakları: © Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

Dijital yayın tarihi / Mart 2014 / ISBN 978-605-09-1889-2

22 Haziran 2024 Cumartesi

ERMENİ MESELESİ ÜZERİNE BAZI KIRILMALAR

 ERMENİ MESELESİ ÜZERİNE BAZI HATIRLATMALAR(KIRILMALAR)


* Soğomon Tehliryan ( 2 Nisan 1896 – 23 Mayıs 1960), Osmanlı İmparatorluğu'nun eski sadrazamı Talat Paşa'ya, 15 Mart 1921'de Berlin'de suikast düzenleyerek şehit etmiştir.

*Said Halim Paşa 5 Aralık 1921'de saat 16.00 sularında, yanında koruması Tevfik Azmi Bey ile birlikte at arabasıyla konağına dönerken Estaki Sokağı'nda arabaya sıçrayan Arşavir Şıracıyan tarafından tek kurşunla şehit edildi.

*Ermeni terör örgütü ASALA tarafından şehit edilen son diplomatımız Enver ERGUN/19.Kasım.1984

*1991 yılında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Washington’da kaldığı Madison Oteli’nin girişinde, ‘Şu Ermeni soykırımı meselesi fena halde can sıkmaya başladı. Türkiye olarak bu soykırımı tanısak ve bu iş sona erse daha iyi olmaz mı’ dediği Washinton Büyük elçisi  Nüzhet KANDEMİR tarafından ifade edildi.

* Ermenilerin ve Rus ordusunda görev yapan Ermenilerin Hocalı’da gerçekleştirdiği soykırım-katliam üzerineTurgut Özal' "Azerbaycan'la aramızda çok kısa bir sınır var. O da Nahcivan'la. Ermenistan'la sınırımız daha uzun. Azerbaycanlılar, İran Azerilerine bizden daha yakınlar. Hem mezheplerimiz farklı. Biz Sünni'yiz onlar Şii... Sovyetler Birliği'ndeki Türkçe konuşan ya da Müslüman gruplara karışmak istemeyiz. Lehçelerimiz de farklıdır aslında...dedi.Hocalı katliamında yaralananalrın taşınması için istenen helikopterleri göndermedi.

* Van Gölü üzerinde bulunan Tecavüz ve işkence adası Akdamar adasındaki tarihi Ermeni kilisesi restore edildikten sonra 29.Mart. 2007 anıt müze olarak açıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Van’ın Zeve Köyü halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeni çeteciler tarafından öldürülmüştü. Atatürk bu adayı bu yüzden kapatmıştı. Bu anıt müzede Ermeniler 10.kez ayin düzenlediler.

*Mutafyan, anıt müze olarak kullanılacak kilisede yılda bir kez ayin, Akdamar adasında ise festival düzenlenmesini istedi. Mutafyan, yabancı bir gazetecinin "Kiliseye haç konulacak mı?" sorusuna ise "Belki bir gün" cevabını verdi.

* Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın davetini kabul ederek, Türkiye-Ermenistan arasında 6 Eylül’de oynanacak Dünya Kupası grup eleme maçını izlemek için Erivan’a gitme kararı aldı. Gül, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sert uyarılarına, Dışişleri Bakanlığı’nın güvenlik endişesini bildirmesine rağmen Türkiye’nin çözüme açık taraf olduğunu göstermek için Sarkisyan’ın davetini kabul etti.

*Türkiye’nin yaklaşımlarının kendileri için hiçbir anlam ve değeri olmadığını her şartta ifade eden Ermenistan Karabağ’daki katliamlarını N.Paşinyan liderliğinde sürdürmek istedi. Azerbaycan’dan yediği ağır tokatla anlaşma yapmak zorunda kaldı. Azerbaycan topraklarının bir kısmını geri aldı.

HAFIZAYI BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR…..

28 ŞUBAT NOTLARI

 28 ŞUBAT NOTLARI

   28.Şubat.1997’de Ortaklar’da öğretmendim. Sanıyorum Aralık.1996 içindeydi. Nöbetçi olduğum bir gün sabah okul bahçesine girdiğimde bahçe içindeki Atatürk büstünün muhtelif yerlerinden kırılmış olduğunu gördüm. Benden önce gelen arkadaşlar bu olay karşısında ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Öncelikle karşılaştığımız bu olayı nöbet defterine kaydettik. Okul müdürü İ.Ç de kısa bir süre sonra geldi. Okul müdürü okula gelir-gelmez ilk yaptığı şey nöbet defterini koltuğuna aldığı gibi odasına gitti. İyi ki nöbet defterine yazmışız. Çünkü bazı arkadaşlar müdürü bekleme tarafındaydı. Müdür olayı haber verdi. Ardından il,ilçedeki jandarma, milli eğitim, kaymakamlık, valilik ve emniyet bürokrasisini oluşturan kişiler bir saat içinde okuldaydılar. Durum tespit edildi. Aydın il emniyet müdürlüğünden bir polis şefi büstün sökülerek yenisinin takılmasını istedi. Görevli polislerden bazıları yeni büstü getirerek kırılan büstle değiştirdiler. Daha sonra o büstte büyüğü ile değiştirildi. Sonrası vurun abalıya….

…………..

   28.Şubat sonrasıydı. Yazılı sınavları yaptığımız günlerdi.Okulumuzda fotokopi makinesi olduğu için şanslıydık. İdareci arkadaşlardan birisi fotokopileri çeker adedini bir deftere kaydederdi. Benim soruları da son ders saatinde çoğalttık. Soruları öğretmen odasındaki dolabıma koydum.Sabah okula geldiğimde dolabımın açılmış,soruların karıştırılmış,bazı soru kağıtlarının kıyısından,köşesinden yırtılmış olduğunu gördüm. Soruları çoğaltan idareci arkadaşı öğretmen odasına çağırarak durumu gösterdim.Hiç bir şey demedi,odasına gitti….

………..

   Ailemle birlikte Aydın’da bir arkadaşı ziyarete gitmiştik. Çay faslı sırasında bir öğretmen arkadaşta ailesi ile oraya geldi; tanımıyordum. İsmimi söyleyince Ortaklar Lisesi’nde mi çalıştığımı sordu. Evet,deyince”Aydın’da BÇG toplantılarına öğretmen olarak katıldığını orada Ortaklarda çalışan bir öğretmenin, benim,eşimin ve diğer din dersi öğretmenleri ve eşlerinin adını zikrettiğini ifade etti.Hakkımızda bir anlamda ihbarda bulunan öğretmenin de İsmini de söyledi.Dikkat etmemi ifade etti.”

…………

   28.Şubat sonrası Ortaklar Anadolu Lisesi lojmanlarında oturuyorduk. Öğretmen lisesi idarecilerinden H.Ö Beni yanına çağırarak eşimin en az beş gün rapor almasını mümkünse dışarıda görünmemesini, istedi. Nedenini sorduğumda,”-Nedenini sorma. Cevap veremem. Ancak, rapor, izin ne olursa eşimin dışarı çıkmamasını sıkı sıkı tembihledi. O gün sağlık ocağında aksiliği ile bilinen bir doktor vardı. Durumu kendisine söyleyince hiç sormadan 5 günlük rapor yazdı(Sağolsun).Eşim beş gün pek dışarıda görünmedi. Eşim başörtülüydü….

………

   Okula geldiğim bir zamanda,bahçede lacivert brodway marka bir araba duruyordu.Okula girerken polis olduğu her halinden belli olan bir kişi okuldan çıktı,arabaya binerek gitti.Onu uğurlayan müdür yardımcısı A.A ya kim olduklarını sordum:-Bir süredir seninle ilgili bir dosyayı yürütüyordu.Bitirdi,gidiyor,dedi.Ne dosyası dedim,-Boş ver, dedi.Sonuç nedir,dedim.”-Bir şey yok,dosyayı kapattılar,gittiler.Dedi.Meğer bir süredir,bazı idarecilerle,öğrencilerle velilerle hakkımda 

görüşmüşler.Dolabımdan soruların alınması,eşimin 5 gün evde kapalı kalması bu yüzdenmiş…A.A’ya epey sitem ettim.Güya arkadaştık…

…….

    Öğretmen Lisesi’nde idareci olan kapı komşum Z.A aynı dönemlerde farklı olaylar yaşadı. O dönemlerde Tercüman Gazetesi’nde yazan Ahmet Kabaklı’nın bir köşe yazısın sınıfta okuyup,çoğaltıp dağıttığı için hakkında suç duyurusunda bulundular.Muhtemelen okuldaki jurnalci öğretmenlerden biriydi bunu yapan. Komşum bir gün elinde bir grup kitapla evime geldi. Sıkıntılıydı.Bu kitapların bir süre bende kalmasını istedi. Kitaplar meşru yayınevlerinde basılmış edebi kitaplardı. Yine de endişeleniyordu. Sabah vakitlerinde bir gurup jandarma evin etrafını sardılar,Z.A’yı iki jandarma arasında idare binası ile evi arasında öğrencinin içinde yürüttüler, gören komşumun terörist olduğunu sanırdı. Edebiyat öğretmeni olarak önemli gördüğü  Ahmet Kabaklı’nın bir köşe yazısını öğrencilere okuyarak, dağıtmıştı. Suçu buydu….Ahmet Kabaklı Z.A’nın yaşadığı bu olay üzerine köşesinde sert bir yazı yazdı. Komşum ondan sonra çok kalmadı tayin istedi gitti….

……..

    1999’da Ankara’ya tayin oldum. Okula başladığım günlerde müfettişler geldi.Bu müfettişlerden birisi de beni teftişe geldi. Tanımıyordum. Galiba o beni tanıyordu. Ön yargılıydı. Konuyu tahtaya yazdım, bana yüksek bir sesle”-Geç bunları ,sen öğrencilere laikliği anlat.” Dedi. ”Peki dedim, laikliği anlattım. İlgiyle dinledi. Her haliyle beni tarttığı belli oluyordu. İyi anlatamadım galiba ben hariç tüm öğretmenlere takdir,teşekkür yazmışlar…

………

   Yeni atadığım okulda ilk günlerde yaşadığım olaylardan biri de öğretmen odasında Z.Hanımın yaşadıklarıdır.Öğretmen odasına girerken daha kapı dışında bir tartışmanın olduğunu anladım.Okulda gedikli olduğu anlaşılan bir bayan öğretmen,geçici görevle okula bulunan öğretmene çıkışıyor.Baş örtüsü ile öğretmenler odasında oturamayacağını söylüyordu.O da böyle bir şey söylenecekse bunu okul müdürünü söylemesi gerektiğini,onun karışmayacağını ifade ediyordu.O esnada üç bayan öğretmen başörtülü öğretmene çıkışana sert şekilde,kimsenin kılı-kıyafetine karışma hakkı olmadığını okul müdür olduğunu söylediler,azarladılar.Bu öğretmen hemen sustu.Meğer  bu öğretmenlerden ikisi asker eşiymiş.Bunlardan D.F Hakkın rahmetine kavuştu.Bu yürekli iki bayan öğretmen mazluma sahip çıktılar.Allah razı olsun…

   28.Şubat hepimizin içinde kırgınlıklar bıraktı.Eminim hepinizin böyle hatıraları olmuştur.

26 Nisan 2024 Cuma

ALTERNATİF EKONOMİ ARAYIŞLARI

 

Dünyamız tek kutuplu bir ekonomik sistemin kıskancında: Kapitalizm. Günümüzde sosyalizmden bahsetmenin artık bir anlamı yok. Müslümanlarsa kendilerine Kur’an ve Sünnetle sunulan ekonomik sistemi kulak arkası edeli çok oldu. Bazı çalışmalar oldu ise de sistemi çağa taşıyıp kurumsallaştıramadılar. Örneğin banka ve finans sistemi. Kur’an ve sünnet değerlerinin egemen olduğu  bir bankacılık sistemi geliştirilemedi. Bu yüzden faiz, enflasyon ve döviz baskısı altında Müslüman ne yapacağını bilemez halde. Kar-Zarar prensibine göre işleyeceği iddia edilen  “Yatırım bankacılığı” kanaatimce bir aldatmacadan ibaret. Faiz bankacılığından farklı değil. Çağın getirdiği iktisadi meseleler önümüzde dev gibi duruyor. Çözüm……
Liberal kapitalistin lügatinde “Fedakarlık” kavramı bulunmaz. “Fedakarlık” kavramı İslam’ın ekonomiye getirdiği bir ilke. Kapitalizm ve sosyalizmde fedakarlıktan bahsedilemez. Tek geçerli  hedef “çıkar”. Kapitalizme göre bireysel çıkarlar toplumsal çıkarı oluştururlar. Ancak bu sistemde zayıflar ayıklanır. Fedakarlık yöneticilerden halka doğru yansıyan kural. Ekonomik krizleri halkın yaşadığı ölçüde yaşamayan bir yönetim, halktan fedakarlık bekleyemez. “Kur korumalı mevduat” yatırımı bir fedakarlık değil karşılıklı çıkar sözleşmesidir. Halk faturayı öderken, mevduat sahibi “çıkar” hedefine ulaşacaktır. Kapitalizmde olduğu gibi. Bu anlaşma halkın refahını artıracak mıdır…….
Zenginliğin tekelleşmesi, geniş bir insan kitlesinin yoksullaşmasının tetikler. Pareto  Optimumuna  göre ,”bir topluluğun refahını artırmak için, diğer bir grubun refahının azaltılması gerekir” yani refah transferi.
Aslında hedef,  refah transferi yapıldığında hiçbir grubun refah durumunda bir diğerini etkilememesi. Milli servetin adil bir şekilde dağıtılması refah payını artırabilir. Yani zengin biri yoksula 5000 tl verse zenginin refahında azalma olmaz ancak yoksulun refahı artar.
Hz.Ebubekir (RA)gelirin Müslümanlar arasında eşit bir şekilde dağıtılmasını emretmiş, Hz.Ömer (RA) gelirin “Müslüman olmadaki önceliğinin esas alınmasını” teklif etmişti. Hz.Ebubekir: -İnsanlar Müslüman oluşlarıyla ilgili sevabını Allah’tan alacaklar. Ancak bu “geçim” işidir. Ayrım yapamayız , demişti.
Çok ama çok çalışmamız gerekiyor. Birbirimizle uğraşmaktan fırsat bulabilirsek......

24 Ocak 2024 Çarşamba

KİTLER VE EKONOMİ

 KİT’LER VE EKONOMİ

Turgut ÖZAL başbakan olduğunda kafasında  ekonomik plan  şuydu: Devletin küçülmesi. Peki devletin küçülmesi ne anlama geliyor. Ona göre devlet, ticaret yapmaz ,üretmez, alım-satım yapmaz. Çünkü devlet tüccar değildir. Bu sebepledir ki devlet ekonomik faaliyetlerin içinde olmamalıdır; bu işleri vatandaş yapmalı düşüncesindeydi. Bu yüzden devletin sırtına yük olan kamu iktisadi teşekkülleri (KİT) satılarak özelleştirilmeliydi.

Düşündüğünü yaptı. İlk olarak Iğdır pamuk ve tekstil üretim fabrikası satıldı. 

Peki Devletin görevi  ne olmalıydı. Devlet yol, köprü, hastane, havaalanı gibi yatırımları yapmalıydı.

Özal ihracata önem veriyordu. İhracatın teşvik edilmesi için ihracatçıları desteklemek için vergi iadesi desteği verildi. Ancak bir şey hesapta yoktu: Hayali ihracat…..

Geri dönmeyen krediler, batan bankalar, yazlık uğruna talana edilen kıyılar…..

Ayrıca vergi sisteminin sağlamlaştırılması, devletin daha iyi vergi toplaması gerekiyordu: KDV  Vatandaşlar topladıkları fişler karşılığında ödedikleri KDV’nin bir kısmını geri aldılar.


AK Parti hükümetinin ekonomik plan getirdiği yenilik nedir? AK parti Özal’ın devletin görevi olarak gördüğü yol, ,hastane gibi yapıların da şirketler tarafından yapılmasını getirdi .Merhum bakan tüm teşekkülleri “Babalar gibi satmak” tan söz etti. Ayrıca pek çok üründe ÖTV.. 

Özelleştirme de tüm hızıyla devam etti. Bir çok KİT özel şirketlerin eline geçti. Tüm özelleştirmelerin %68’i bu dönemde gerçekleşmiş. 

Şirketler kar etmek isterler. Bu sebeple zarara neden olabilecek hiçbir faaliyete girmezler. Bundan dolayı büyük şirketler GARANTİ isteyerek yatırımlara girdiler. Bu hazineye maliyet yükü getirdi.


Düşünceme göre KİT’ler piyasayı düzenleyen, üreticinin ürettiğini satın alan, piyasayı kontrol eden gerçek enstrümanlardı. Örneğin Sümerbank, TMO,EBK.SEKA

Bu kurumlar aynı zamanda devletin direnç noktalarıydı. İstihdam da sağlıyordu. Şimdilerde  Tarım Kredi Kooperatiflerine ait marketleri artırma çabası KİT’lerin önemini anlatan en iyi örnektir. Kapanan bir çok EBK’ ya ait mağazalar ESK olarak geri açılıyor. TMO Yeniden önem kazanıyor.

Öyle görünüyor ki özelleştirmenin bu ayağında geçmişte acele kararlar verilmiş.

Bu günlerde gerek üretimi ve parekende sektörünü elinde bulunduran işletmelerin “daha çok kar” saiki ile vatandaşın hayatını nasıl zorlaştırdıklarına şahit oluyoruz.


Zaman bazı KİT’lerin şirketlere satımının doğru olmadığını göstermiştir. Devlet kendi imkanlarıyla yapabileceği hiçbir işi şirketler eliyle yaptırmamalıdır. Yol, su, elektrik, hastane, havaalanı, baraj  gibi büyük inşaat işleri daha önce devlet tarafında yapılmalıdır. Böylece kamu hazinesi kamuda kalmış olur.