10 Mayıs 2015 Pazar

MEZHEP VE İLK ANLAŞMAZLIKLAR

MEZHEP VE İLK ANLAŞMAZLIKLAR?
  
Kelime olarak mezhep “gidilen yol” demektir.Kavram olarak mezhebi tanımlamak zor olsa da bir fikir vermesi bakımından bir tanım yapabiliriz:”Mezhep,dini günce meseleleri bir sistem içinde çözmeye çalışan sistemlerdir.
  Mezhepleri konu alan mezhepler tarihi kitaplarının önceden “Makalat,Milel-Nihal,Fırak-Fırka “ olarak isimlendirildiğini ve mezheplerin bu isimlerle anıldığını söylemekte yarar vardır. Ancak Prof.Dr.Hüseyin Atay’a göre bu konuda yazılmış eserler fikir tarihi olmaktan uzak görünümdedirler. Sadece fikirleri ve sahiplerinin kimler olduğunu ortaya koyarlar.
  Fırka kelimesi “FRK” kökünden “iki şeyin arasını ayırmak, birinin diğerinden ayrı olduğunu ortaya koymak, her birinin ayrı meziyetleri, imtiyazları bulunduğunu kabul etmektir. Al-İmran Suresi 103.ayette “Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrı ayrı olmayın” ifadesindeki “vela teferreku” fırka fırka olmayı,ayrılmayın,bölünmeyin anlamındadır. Al-i İmran Suresinin 103. Ayetine bakıldığında fırkalaşmanın kötü bir eylem olduğu anlaşılabilir. Ancak Al-i İmran suresi 103.ayette konu edilen fırkalaşma konusunda kafa yormak gerekmektedir. Hangi tür fırkalaşmalar bu kapsam içinde değerlendirilmelidir?
   Mezhepler tarihçileri mezhepleri üç grupta değerlendiriler,siyasi,itikadi ve ameli.Siyasi  ve itikadi mezhepler Müslümanlar arsında fırkalaşmaya neden olurken, ameli mezhepler zenginlik ve hareket genişliği sağlamıştır.(Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku,O.Keskioğlu) Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıklar Peygamber (SAV) zamanında derhal çözülüyordu. Hz.Ebu Bekir ve Hz.Ömer döneminde de böyle oldu. Hz.Osman döneminde ihtilafa düşenler hücuma uğramış,Hz.Ali Döneminde ise kılıç konuşmuştur. Emeviler dönemi ise bölünme ve savaşların yaşandığı dönemin başlangıcı olmuştur.
  Hz.Peygamber (SAV)’in bir hadisinde de “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” Buyurulur. Diğer bir hadisteyse “Ümmetim dalalet üzerine birleşmez.” Buyrulmuştur. Al-i İmran 103.ayet ve önümüzdeki iki hadisi nasıl değerlendirmek gerekecektir? Bunun yanında mezhepler tarihi kitaplarına konu olmuş “…ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan biri dışında hepsi Cehennem’dedir.Bu tek fırka da Cemaattir.” Hadisi vardır. Söz konusu hadis başka senetlerle de küçük farklılıklarla nakledilmiştir. Bu rivayette kurtuluşa eren fırka için Peygamberimiz “O Benim ve ashabımın üstünde olduğu fırkadır.” Buyurmuştur.
   Şehristani el-Milel ve’l Nihal isimli kitabında, Abdulkahir el Bağdadi el Fark Beyn’el Fırak isimli eserinde Müslümanlar arasında çıkan mezhepleri 73 sayısına tamamlayıp, dondurmaya çalışırlar. Hadiste geçen 73 sayısı gerçek bir sayı mı yoksa çokluk ifadesi için mi kullanılmıştır. H.Atay’a göre bu sayı çokluk ifade etmektedir.

MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ İLK İHTİLAFLAR
   
  Şehristani Müslümanlar arasında çıkan ilk anlaşmazlığın Huneyn günü Hz.Peygamber(SAV)’in ganimet taksimini beğenmeyen Zi’l Huvaysira et- Temimi’den geldiğini ifade eder.Zi’l Huvaysıra ile Hz.Peygamber arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:
   -Adil ol ey Muhammed!
  -Ben adil değilsem, kim adil olabilir?
  -Yaptığın taksim Allah’ın rızası gözetilmemiş bir taksimdir.(Buhari,Müslim)
 
Allah Rasülü’nün sünnetine ilk karşı çıkış böylece gerçekleşmiş oldu.Zi’l Huvayrısa daha sonra teşekkül edecek olan Haricileri kurucularından olacaktır. Hariciler “Hüküm Allah’ındır.”  Sloganını kullanmış, bu slogan etrafında örgütlenmişlerdir.
  Hz.Peygamber (SAV)’in sünnetine karşı çıkışın en önemli gruplarından biri de Medine münafıklarıdır. Uhud savaşından sonra ortalığı fesada vermeye kalkmışlardır.(Bkz.Al-i İmran/154,156)
  Müslümanlar arasında ortaya çıkan  ve   ayrılıklara neden olan olan Hz.Peygamber(SAV)’in vefatıyla sonuçlanan hastalığında:”-Bana kalem ve kağıt getirin, benden sonra sapmamanız için size bir yazı yazayım.” Buyurdu. Hz.Ömer:”Allah resulüne hastalığın ızdırabı galebe çalmıştır.Bize Allah’ın kitabı yeter.”Dedi.Bunun üzerine laf çoğaldı. Hz.Peygamber (SAV):Çekilin yanımdan. Benim yanında çekişme olmaz.” Dedi.
  Müslümanlar arasında gerçekleşen ihtilaflardan biri de Peygamberimiz vefat ettiğinde Hz.Ömer(RA):”Hz.Muhammed (SAV) ölmedi.Hz.İsa gibi göğe çekildi. Onun öldüğünü söyleyeni bu kılıcımla katlederim!” Dedi.Buna karşılık Hz.Ebubekir(RA)”-Kim Hz.Muhammed’e ibadet ediyorsa iyi bilsin ki O vefat etti.Kim Hz.Muhammed’in rabbine ibadet ediyorsa bilsin ki O ölmez,  yok olmaz” Dedi ve Al-i İmran Suresi 143.ayet-i kerimesini okudu. Bunu üzerine Hz.Ömer “Onun vefatı beni öyle hayret ve dehşete düşürmüştü ki,Ebubekir  okumazdan önce sanki bu ayeti hiç işitmemiş gibiydim.” Dedi (el-Milel ve’l Nihal,eş-Şehristani s.23)
  Peygamberimizin defin yeri de ilk yaşanan ihtilaflardandır. Bu mesele de Hz.Ebu Bekir (RA) Peygamberimizden naklettiği “Peygamberler,öldükleri yere defnedilirler.” Hadisi ile çözülmüştür.
  Müslümanlar arasında çıkan en önemli ihtilaf Hz.Peygamber(SAV)’in vefatından sonra imamet-hilafet konusunda olmuştur. Beni Saide’nin avlusunda toplanan Müslümanlardan ensar Sa’d b.Ubade’yi halife adayı olarak belirlemişler, buna karşılık muhacirin de bir halife seçmesini böylece iki halife olmasını önermişlerdir. Hz.Ömer:”İmamlar Kureyş’tendir.” Diyerek tartışmayı sonlandırmış, Hz.Ebu Bekir’e elini uzatarak biat etmiştir. Arkasından önerilerinden vazgeçen ensar da biat etmiştir. Ancak Hz.Peygamber (SAV)’in defin işleri ile uğraşan Hz.Ali’nin kullandığı iddia edilen:”-Halifeliğin benim hakkım olduğunu sanıyordum.” Sözü  sonra ki dönemlerde oluşan Şia’nın geliştirdiği argümanın dayanak noktasını oluşturmuştur. Ebu Süfyan’ın Hz.Ebu Bekir’e biat etmediği Şehristani tarafından ifade edilir.
  Müslümanlar devam eden zaman içinde de bazı konularda anlaşmazlığa düşseler de anlaşmazlık konularının sadece düşünce ve söylem bazında kaldığı ,Müslümanların fırkalaşmadığı görülmektedir.İlk anlaşmazlıkların daha çok siyasi konularda olduğu görülmektedir. Siyasi anlaşmazlıklara zaman içinde itikadi farklılaşmalar eklenmiştir. Hz.Osman (RA) döneminde yaşanan tartışmalar, Hz.Osman’ın şehit edilmesi, Hz.Ali’nin hilafetinin Emevilerce tanınmaması, Hz.Ali’nin Haricilerce şehit edilmesi Müslümanlar arasındaki fırkalaşmayı davet etmiştir. Özellikle Emeviler döneminde kader konusunun sıkça tartışıldığı görülmektedir. Kader konusunun tartışmaya açılması Emevilerin meşruiyet kazanma çabalarının bir sonucu gibi görülmektedir.
  Fırkalaşmayı oluşturan etkenlerin başında dönemin siyasi erki elinde bulunduran yönetimlerin tutumları gelmektedir. Haricilerde olduğu gibi siyasi beklentilerini din haline getiren gruplar türemiş,”Allah adına konuşan” fırkalar türemiştir.

EHL-İ SÜNNET NEDİR?

 Ehl-i sünnet Kur’an ve Sünnet sınırları içinde kalan ,Bakara suresinin ilk beş ayetinde özetlenen Müslümanlardır:
1. Elif. Lâm. MÎm.

2. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.

3. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.

4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.

5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Talat TÜRKMEN



3 yorum:

  1. Hocam mezhep konusunda dinimizde kendini müslüman zanneden fakat asıl olan Kur'an a aldırış etmeyen kesimler inandıklarıyla büyük bir çelişki içine girdiklerinin farkına varamiyorlar maalesef. Sizin de dediğiniz gibi Allah(cc.) Ali İmran süresi 103 ayetinde bizi bu konu hakkında gayet açık ve net bir şekilde uyarıyor. Ve bunlar (mezhepçiler) bildikleri halde veya bilmedikleri surette bu din hakkında hüküm vermeye çalışıyorlar. Ve asıl acı olan kısmı da müslümanların büyük kesimi de sorgulamaya zahmet bile etmeden Allah' ın yasakladığı ayrılıkları kabul edip kendileri de bu işin içine dahil oluyorlar. Tabi bunun örnekleri çoğaltılabilir. Mesela Allah Kerim kitabı Kur'an'da yarattığı her şeyin gerçek olduğunu, ahiret hayatının var olduğunu, iyiliğin de kötülüğün de varlığını bizlere anlatır ve sürekli öğütler verir. Fakat tasavvuf ehli Kur'an âyetlerini elinin tersiyle ittigi gibi bu din hakkında hükümler vermeye çalışır ve kendilerini peygamber ilan etmeye çalışmak gibi saçma ve bir o kadar da tutarsız bir uğraş içine girerler. Bir insan tabii ki düşünce özgürlüğüne sahip olduğu için istediği görüşü savunabilir fakat bu şekilde hem Kur'an a ters düşen ifadeler kullanıp hem de " Ben Müslümanlardanım " diyemez. Allah bizlere verdiği canı korumamızı emrederken onlar benliklerini öldürmeye, kötülüğün, şirkin, küfrün başı olan Şeytanı aslında "kötü rolünü üstlenmiş" gerçek iyi olduğunu savunmaya, varlığın birliği "vahdet-i vücud" u insanlara kabul ettirmeye( ki bu kabul edilemez birşeydir, şirktir ) çalışırlar ve bu bütün gerçekliği ile karşımızda olan evrenin gerçekliğinden şüphe duyarlar, hatta reddederler. Eğer Kur'an' ı okursak ve gerçekten anlarsak bu inançların ne kadar yanlış olduklarını anlayabiliriz. Tabii ki bu din hakkında bilmeden hüküm verenler bunun vebalini ahirette sonuna kadar ödeyecekler. Bu hususun daha da net bir hâl alması için şu ayeti hatirlatmak isterim; Kalem suresi " 36 - Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37 - Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?

    38 - O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı?

    39 - Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

    40 - Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

    41 - Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler." Görüldüğü gibi, eğer biz Müslümanlar isek Kur'an a ters düşen hiçbir görüş ile ilişkimiz olmamalı. Allah' ın emrettiği gibi ayrılığa düşenlerden değil, Allah'ın ipine sımsıkı sarılanlardan olmalıyız ki kurtuluşa erebilelim. Selametle...

    YanıtlaSil