21 Nisan 2015 Salı

İMAM-I AZAM EBU HANİFENİN FIKIHTAKİ METODU

   Şüphesiz İmam-ı Azam Ebu Hanife dönemin en önemli fakihiydi. Onun geliştirdiği yöntem içinde devrin fıkıh bilginlerince kullanılmayan Rey-Kıyas delilini içerdiği için eleştiriye uğramıştır. Ancak İmam-ı Azam geliştirdiği yöntemle fıkıh bilimini çok sağlam temeller üzerine oturtmayı başarmıştır.
  İmam-ı Azam Ebu Hanife yöntemini şöyle anlatır:”Ben Allah’ın kitabıyla hüküm veriyorum. Kitap’ta bulmazsam Resulallah’ın sünnetine sarılıyorum. Eğer aradığımı Kitap ve sünnette bulamazsam, Allah Rasulünün ashabının sarılıyorum. Fakat sahabeden dilediğimin sözünü alıyor, dilediğimin sözünü bırakıyorum.Sahabi olamayanın sözlerini almıyorum.” El-Mekki Ebu Hanife’nin yöntemini anlatırken şu ifadeleri kaydeder:-Ebu Hanife’nin görüşleri güvenilir olana dayanmak, güvenilmez olandan kaçınmak, insanların uygulamalarına bakmak, insanlar arasında pürüz çıkarmayan ve işlerin yolunda gitmesini sağlayan esaslara dayanmak üzere kuruludur. Ebu Hanife’nin yönteminde başvurduğu deliller şöyle sıralanır:
1.Kitap
2.Sünnet
3.Sahabe sözleri
4.Kıyas
5.İstihsan
6.İcma
7.Örf(Gelenek)
  
   Muhammed Ebu Zehra,Ebu Hanife’nin metodunun temel karakteristiğini iki maddede özetler.
1.Ticaret ruhu(Yarar ilkesi olmalı)
2.Fıkhın kişisel özgürlükleri gözetmesi
   İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin fıkıhtaki yöntemi Hz.Peygamber (SAV)’in Muaz b.Cebel’i vali olarak gönderirken öğrettiği yönteme benzer. Bu ,Kitap, sünnet ve reydir. Aynı yöntemi Hz.Ömer Kadı Şureyh’ öğütlemiştir.
   Ebu Hanife sünnete muhalif olmakla suçlansa da O buna sağlığında cevap vermiştir: “Bizim kıyası nassa takdim ettiğimizi söyleyen yalan söylüyor ve biz iftira ediyor. Nass bulunduktan sonra kıyasa ihtiyaç kalır mı”
   İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin yukarıdaki cevabı ameli mezheplerin görev alanını da çizer. Hakkında nass bulunan konularda içtihad edilmez. Ebu Hanife hadislerden mütevatir olanları yönteminde kesin olarak kullanmış, meşhur hadislerse sınırlı olarak kullanılmıştır.
   Ebu Hanife’nin geliştirdiği kıyas yönteminin günümüzdeki en büyük yararı güncel dini meselelerin çözümünde kullanılmaya elverişli olmasıdır. Şüphesiz ki kıyas fıkıh alanındaki daralmanın da açılmasındaki önemli bir yöntemdir.
 

   Ebu Hanife’nin geliştirdiği yöntem meseleleri başarıyla çözdü. Günümüzde milyonlarca Müslüman güncel meselelerin çözümünde onun yönteminden yararlanıyor. Yöntemi işe yaramayan mezheplerse zamanla yok oldular. 

17 Nisan 2015 Cuma

KANTIN DİN FELSEFESİ
   I.Kant’ın(1724-1804) din ilgili görüşlerini anlattığı en önemli eseri “Saf Akıl Sınırları İçinde Din” isimli eseridir. Kant dinden söz ederken dinleri ikiye ayırır, rasyonel din ve tarihi din. Fakat hiçbir nitelik eklemeden dinden bahsetmek gerekiyorsa Kant’a göre o din rasyonel dindir. Gerçek ve evrensel din rasyonel dindir. Çünkü akla dayanır.
   
   Kant’ın bir dinde aradığı en önemli özellik kavranabilir akli nitelikleri içeriyor olmasıdır. Ona göre Yahudilik, Hristiyanlık, İslam inanç olabilir ama din olamaz. Çünkü bir tek din vardır. O rasyonel dediği akıl dinidir.
   
   Kant’a göre dinin can damarı, insan hayatında ahlakın gerekliliğine inanmadır. Felsefe bakımından dinin özünü ahlak fenomenleri oluşturur. Din ahlakın buyruk olarak görülmesidir. Ancak ahlakın belirleyicisi Allah değil akıldır. İçimizdeki ahlak kanununu her ne kadar bizi Allah’a ulaştırsa da, ahlak kanunlarının koyucusu akıldır. Bu düşüncesinden dolayı Kant bir teist olarak değerlendirilebilir. O Allah’ın varlığını inkar etmez. İlahi irade ile insan aklını çatıştırmak ta istemez. Ancak ilahi iradeye de bir şey bırakmaz. Yani şöyle diyor, tanrı beni yaratmış olabilir ancak bana karışamaz. Tanrının belirleyiciliği aklın özgürlüğüne aykırıdır.  
   Tanrı var olmalıdır. Evrende eylemlerde bulunan insan tabiatın ve kendisinin yaratıcısı, nedeni olamaz. Mutluluğu da sırf kendisi istediği için aklın ilkeleriyle uyumlu hale sokamaz. En yüksek iyinin gerçekleşmesi, en yüksek asil varlığın var olması ile mümkündür. Çünkü en yüksek iyinin, ahlaklılığın insanı mutluluğa götürmesi gereklidir. Mutluluk tanrının varlığı ile mümkündür. Yani, Tanrı yoksa neden iyi olmalıyım? İyi olmanın tek gerekçesi tanrının var olmasıdır. Buradan Kant’ın ahiret inancına sahip olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Ancak ahiret konusunda Kant’ın yorumda bulunması mümkün değildir. Çünkü aklın sınırları dışındadır.
   
   Kant’ın bu görüşlerini değerlendirdiğimizde onun tanrının varlığına inandığı için teist, ancak tanrının insan aklı için bir belirleyici, ilke koyucu, yol gösterici tarafını reddettiği için deisttir.
   Kant’a göre tarihi dinler(İslam, Yahudilik, Hristiyanlık) evrensel değildir. En belirgin özellikleri vahye dayandıklarını iddia etmeleridir. Tarihi dinlerden ahlakı desteklemeleri bakımından yararlanılabilir. Kant kategorik olarak vahyi inkar yolunu seçmez. Vahyin imkanı ve ve araç olarak gerekliliği ve geçerliliği konusunda akıl hiçbir şey söyleme yetkisine sahip değildir.
   Görülüyor ki Kant dini sadece aklın sınırları içerisinde mümkün görmektedir. Dinin geçerliliği evrensel ahlak kuralları ile mümkündür. Ahlak kuralları “mutlak zorunluluk” taşımalıdır. İnsanını yükümlülük nedeni tanrıdan gelenden değil, saf aklın kavramlarında aranmalıdır.


Talat TÜRKMEN