İKİ TARİH BİR GERÇEK
YIL 1492…
Osmanlının
1481-1512 tarihleri arası II.Bayezid dönemidir. Sultan Bayezid döneminin 14
yılını Cem Sultan’la uğraşmakla geçirmiştir. Belki Cem Sultan sorunu, Şahkulu
isyanları hükümdarlığı döneminde Onu çok yormuş olmalı. Fakat biz bu yazımızda
bu sorunları ele almayacağız. Dikkat çekmeğe çalıştığımız olay belki de
Osmanlının iç sorunlarına denk gelen ve Osmanlının ilgisini yeterince çekmeyen Endülüs
sorunudur.
1492 yılında
Endülüs uygarlığının geriye kalmış en son kalesi Gırnata,II.Bayezid döneminde
İspanya Krallığına teslim olur. İspanya’da Müslümanlar
İspanya Krallığı tarafından tam bir
katliama , kültürel ayıklanmaya ve hristiyanlaştırmaya tabi tutuldular. Endülüs’teki
medeniyetin izleri tamamen silinmek istendi. Gırnata’da o dönemde 30.000
civarında Müslüman yaşadığı tahmin edilmektedir.
Aynı dönemde
İspanya’da etnik temizliğe tabi tutulan ikinci toplum Yahudilerdi. Endülüs
Yahudileri, İslam fethi öncesi Hıristiyan Vizigot yönetimi tarafından “sapık
inanç sahibi, toplumda fesat çıkaran ve düşmanla işbirliği yapan” bir topluluk
sayılarak, 694 yılında 17. Toledo Konsili’nde alınan kararla toptan
köleleştirilmişlerdi. Mallarına el konulmuş ve çocukları da Katolikleştirilmek
üzere ellerinden alınmıştı.
İspanya’da zaten
var olan Yahudi düşmanlığı, papazların gayretleri sonucu günden güne artmıştır.
1411 Yılında, Vincent Ferrer adında bir keşiş Kastilya’yı baştan başa dolaşarak
Yahudilere vaazlar vermiş ve onları Hıristiyan olmaya zorlamıştır. Onun gerek
iyilik gerekse baskı yoluyla yaptığı zorlamalar neticesinde, pek çok Yahudi
kütleler halinde Hıristiyan olmuş veya öyle görünmek zorunda kalmıştır.1492
yılında İspanya’da 200.000 civarında Yahudi yaşadığı tahmin edilmektedir.
Bunlardan 100.000’i için “zorla göç” kararı alınmıştır. Değişik dönemlerde
40.000 yahudi Anadolu’ya yerleştirilmiştir.
Endülüs İşgal
edilmeden önce 1486-1487 Yılında Endülüs Granada Sultanı XII. Muhammed Ebu
Abdullah es-Sağır’ın Sultan Beyazıd’a gönderdiği ilk elçi, Endülüslülerin
yaşadığı vahim durumu bir şiirle takdim etmişti .Bu şiir 104 beyittten
oluşmaktadır. Bu şiir, Endülüslü şâir Ebu’l-Bekâ Sâlih b. Şerîf er-Rundî’ye (ö.
684/1285) aitti. Gırnata’da II.Bayezid için yazılan aşağıdaki şiir onların
beklenti ve ruh hallerin yansıtmaya yeter sanıyoruz(1):
Toprakların merkezi İstanbul
olan Mevla’ya selam.O ne güzel şehirdir.
Allah’ın saltanatını ordular
ve tebasında olan Türklerle donattığı kişiye selam
Endülüs’ün batısında gurbette
geride kalan kölelerden size selam
Büyük bir felakete uğramış
esirlerden size selam.Ne büyük felakettir o!
Şerefli bir yaşamdan sonra kır
saçları yolunarak koparılan yaşlılardan selam size
Papazın yatağa götürdüğü
şerefli genç kızlardan selam size
İhanete uğradık,
Hristiyanlaştırıldık, dinimiz değiştirildi.
Eziyete uğradık, her türlü
kötülükle bize muamele edildi
Atları ve silahlarıyla büyük
topluluklar halinde, azimle ve kararlılıkla çekirgeler bizi ezdiler
Süvarilerimiz ve piyadelerimiz
yok olduğunda kardeşlerimizden bizi kurtarmaya geleni görmedik
Her sabah papaza giden
kızlarımızın ve oğullarımızın durumu ne acıklıdır.
Ey Efendimiz, Rabbimiz
Allah’ın seçkin ve yarattıklarının en hayırlısı Hz. Muhammed’in adına
senden yardım diliyoruz.
Bizim Mağlup ettiğimiz
hemcinsleri, dinimizin koruması ve sözlerine sadık yüce meliklerimizin himayesi
altındaydılar.
Onlar ne dinlerinden ne de
ülkelerinden çıkarıldılar; ihanete uğramadılar, onurlarıyla da oynanmadı.
Endülüs’ün halkı da camilerde
yakıldı. Tümü kömür haline geldi.
Ey efendimiz, işte size
şikayette bulunuyoruz. Başımıza gelen bütün bunlar hep yalnız kalışımızdandır.
Ya da hepimizin mallarımızla
birlikte sevdiklerimizin ülkesi olan Kuzey Afrika’ya gitmemize müsaade etsinler
Yine dileğimiz, zillet ve kötü
durumumuzdan dolayı başımıza gelen şeylere ve musibetlere son vermenizdir.
Katliama ve
asimilasyona uğratılan Endülüs Müslümanlardan imkan bulanlar Fas’a kaçtılar. Bazıları da Türk denizciler tarafından
Afrika ve Osmanlı yönetimindeki Ortadoğu ülkelerine taşındılar.16.yy.Endülüs’te
varlığını sürdüren Müslümanların bir kısmı İstanbul’a getirlidiler. Yahudilerse
II.Bayezid’in emri ile Osmanlı topraklarına getirildiler. Selanik, Edirne,
Bursa ve İstanbul gibi önemli şehirlere yerleştirildiler.
YIL 1942…
1.Ağustos.1939
Behiç Erkin Fransa’ya Türk Büyükelçisi olarak atandı. Behiç Erkin bir çok
hizmete imza atmış bir Türk devlet adamı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk kamu
müzesini, ilk demiryolu mektebini kurdu. İ.T.Ü ‘nün derslerini Türkçeleştirdi. Milli
İstihbarat Teşkilatını kurucu imza sahibi 13 kişiden biri Behiç Erkin. Çanakkale
Savaşında da önemli işlerin altına imzası var. Hasılı sıradan biri değil Behiç
Erkin.(2)
Aslında Behiç
Erkin’i Behiç Erkin yapan 2.Dünya
Savaşı esnasında Paris Büyükelçiliği görevinde iken Hitler’in uyguladığı korkunç
soykırım esnasında 20.000e yakın Yahudi’nin hayatını Türk Vatandaşlık
Sertifikası vererek kurtarma cesareti göstermiş olmasıdır. Behiç Erkin bu
çabayı toplama kamplarına götürülen Yahudileri nerdeyse tek tek buldurup Türk
vatandaşı sertifakısı verdirerek yapmıştır.O tarihlerde Fransa’da 3000 muntazam,10000 dolayında gayr-i muntazam Türk yahudisi
vardır.Bunlar Türk vatandaşlığından hiç vazgeçmemiş olan muntazam,Fransız vatandaşlığına geçmiş olan gayr-i muntazam
Yahudilerdi.Diğer bölgelede yaşayan Yahudilerde eklenince sayı 20000
bulmaktadır. Şüphesiz ki bu Yahudilerin çoğu II.Bayezid’in 1492’de Anadolu’ya
getirilen Seferad’ların çocuklarıydı.
Türk Yahudilerin nasıl kurtarıldıklarına
dair bir hatıratı kısaca anlatalım. Marsilya konsolosu Necdet Kent’e
konsolosluk tercümanı ve Yahudi olan
Sadi İşcan bir haber getirir. Habere göre bir grup Türk Yahudisi toplama
kamplarına götürülmek üzere Saint Charles tren istasyonuna götürülürler. Bunun
üzerine harekete geçen Necdet Kent ve Sadi İşcan Alman askerleri tarafından tutuklanıp
aynı trene ve vağona atılırlar. Ancak Necdet Kent,treni durdurmayı ve kendisi
ile birlikte vağonda bulunan Yahudilerin Türk vatandaşı olduğunu ispatlayarak kurtarmayı
başarır.
30.Ekim.1942 tarihinde Behiç
Erkin’e Fransa Türk Yahudileri Cemaati başından bir mektup gelir. Bu Bay
Yakar’dan gelmektedir. Bu mektubun son bölümü şöyledir:
“-Tarih sayfalarında ender
bulunan bulunduğumuz acıklı facia dönemi
esnasında, bizim gibi felaketzedelerin, zavallıların acılarının ve hanelerinin
yükünü azaltan ve yardım çağrılarımıza koşan yüce insan Behiç Bey; hayır işleri
sahibi elbette ki mükafat kazanır, mükafatı hak eder.
Tanrı Büyükelçimize bütün aile
efradı ile beraber iyi günler göstersin, mutlu olsunlar. Amin…
Ulu Büyükelçimiz lütfen üstün saygılarımızı kabul ediniz.
Fransa’da yaşayan binlerce kayıtsız zavallı Musevi Türk Halkı adına…”
Yakar
İnsanlık adına yapılan ve vatandaşına her
şart ve durumda sahip çıkmayı görev ve ilke edinmiş kahramanları anlamak ve kutlamak gerekir.
Ancak vermiş olduğumuz iki tarih ve olayda
son derece dikkat çeken bir
benzerlik var. O da şudur.II.Dünya Savaşı yıllarına Almanya’da çalışan Türkler
vardır. Sayıları tam olarak bilinmemektedir. Bu Türklerden tespit edilenlerden
bir kısmının toplama kamplarına götürülerek fırınlarda yakılmış olduğudur.
Geçtiğimiz yıllarda Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri bakanlığı
sırasında bu gerçeği dile getirmişti. Almanlar, sünnet olmuş olan Türkleri
Yahudi zannederek ölüm kamplarına gönderdikleri zannediliyor. Bu sayı 1000
kişidir. Ancak Almanya’da çalışan Türklerin sayısı bu rakamdan çok yüksek diye
tahmin ediyoruz. II.Dünya savaşı sırasında ayrıca Rus ordusunda savaşan ve
cepheye sürülen Müslüman Türkler vardı. Bunların sayısı milyonla ifade
ediliyor. Çoğu Almanlara esir düştü; ölüm kamplarında yok edildiler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti çoğu Türk vatandaşı
bile olmayan Yahudileri ölüm kamplarından isim isim toplatarak kurtarmış ve
insanlık adına büyük bir başarıya imza atmıştır. Peki Türkler ne olmuştur?
Neden kurtarılamamıştır? İşte Endülüs Müslümanlarıyla benzerlik bu noktadır.
Sanıyorum ki Endülüs Müslümanlarının kaderini paylaşmış olmalılar. Bundan
sonrası tarihçilerin işi.
(1)Şiir,1514,Bilge,Reha,Giza Yay.s.23-24’den alıntıdır. Bilgi
yönüyle de yararlanılmıştır.
(2)Türk Yahudilerinin Alman katliamından nasıl
kurtarıldığına ilişkin Emir Kıvırcık tarafından “Büyükelçi” adıyla bir kitap yazılmıştır. Kitap GOA yayınları
arasındadır. Bu kitabın okunmasını son derece önemli buluyorum. Belgelere
dayanılarak anlatılan olaylar döneme ait ilginç ve dikkat çekici bilgilerle
doludur. Konu ile bazı bilgiler ve bu kitaptan alıntıdır. Yakar’ın mektubunun
tam metni kitabın 219 sayfasındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder