12 Ağustos 2014 Salı

HARİCİ MANTIK
  
Hariciler, Müslümanlar arasında ortaya çıkan ilk siyasi oluşumdur. Genel olarak bakıldığında doğrudan merkezi otoriteye itiraz ve isyanın temsilcisidirler. İlk belirgin itirazlarını Hz.Ali ile Muaviye arasında gelişen Sıffin gerginliğinde ortaya koymuşlardır. Aslında Hz.Ali’nin halifeliğini destekleyen ve Hz.Ali tarafında yer alan hariciler ,bir hile olarak taraftarlarının mızrakları ucuna Kur’an sayfalarını takarak ”Kur’an’ın hakemliği” ni isteyen Muaviye’nin bu hilesine inanmış ve Hz. Ali’yi Kur’an’ın hakemliği konusunda zorlamışlardır .Olay bildiğimiz gibi gerçekleşmiş Amr İbn.As’ın kurnazlığı ile Hz.Ali’nin elinde bulunan halifelik Muaviye’ye verilmiştir.Hz.Ali’yi hakem kabul etmeye zorlayan Hariciler ortaya çıkan durum karşısında “La hükme illa Lillah” “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganı etrafında toplanarak Hz.Ali’yi küfre düşmekle itham edip,tövbe etmeye davet ettiler.İleri sürdükleri argüman, ”Sen Allah’ın işine insanları ortak ettin.Halbuki hüküm vermek sadece Allah’a mahsustur.” Ancak şunu unutmuş görünüyorlardı. Hz.Ali’yi “Tahkim” e zorlayanlar da kendileriydi.Hz.Ali onlara”-Evet,hüküm Allah’ındır.Ancak bu bugün batıl için kullanılıyor.” Demiş ama ikna edememişti. Hariciler Hz.Ali’ye sadece karşı çıkmadılar,sözünü kestiler,namazda protesto ettiler,Onunla savaştılar.
   Neticede tahminen 12.000 harici Hz.Ali’den ayrılarak Kufe yakınlarında bir köyde toplandılar.
HARİCİLERİN ÖZELLİKLERİ
   Dini bakımdan hariciler Kur’an-ı Kerim’in bütün hükümlerini tam manasıyla yerine getirmek isteyen kimseler olarak kabul edilmektedirler. Şehristani bunları, namaz ve oruç ehli olarak göstermektedir.(1)  Muhammed Ebu Zehra’ya göre de Hariclerin bir çoğunun belirgin özelliği “İhlas” idi. Ancak bu ihlasa, tüm anlayışlarını etkisi altına alan” belirli bir yöne şartlanmışlık ” eşlik ediyordu. Bunların içlerinde uzun süren secdelerden ötürü alınlarının yara aldığı, ellerinin deve nasırı gibi nasır bağladığı kimseler vardı.
   İslam fırkaları arasında mezhebini en çok savunan, görüşlerine en şiddetle bağlılık gösteren, genelde en fazla dindarlık yapan, gözü pek grup, bu gruptur. Bunlar savundukları ve ortaya attıkları konularda bazı lafızların zahirine sarılmışlar ve bu neticelerin kutsal bir din olduğu zannına kapılmışlardır.(2)
Haricilerin başka bir özelliğide gayri müslimler gösterdikleri anlayış ve iyi muameleydi. Ancak gayri müslimlere gösterdikleri anlayışı Müslümanlara göstermez, öldürürlerdi.
   Onların böylesine sert,katı ve acımasız tutumlarının en büyük nedeni Badiye Araplarından olmalarıdır. Aralarında pek az şehirli vardı. Bedeviler, İslam’dan önce şiddetli bir fakirlik içindeydiler. İslam geldiği vakit te maddi yaşantılarında bir ferahlama görülmemişti. İslam kalblerine şöyle bir dokunmuştu. Ama bunların düşünceleri dar, anlayışları kıt ve ilimlerden uzak idiler. Yokluktan dolayı zahit idiler. (3)
       
(1)      Haricilerin karşı çıkmalarındaki en büyük nedenlerden birisi de Kur’eyş’in hilafeti elinde bulundurmasını ve bunu insanlarla paylaşmamasını kıskanmaları idi. Aslında Kur’eyş’le İslam’dan önce gelen bir düşmanlıkları söz konusuydu.

HARİCİLERİN TEMEL GÖRÜŞLERİ
   Haricilerin temel görüşlerine bakıldığında özellikle halifenin seçimi ile ilgili ileri sürdükleri fikirleri dikkat çekicidir. Onlara göre halife, serbest ve sağlıklı bir seçimle başa geçebilir. Seçime sadece seçkin bir grup değil tüm Müslümanlar katılır. Halife adil olduğu ve şeriatı ayakta tuttuğu sürece iş başında kalabilir. Arap olmayan biri de şartlara uyduğu takdirde halife olabilir. Halifelik bir ırkın yada aileye tahsis edilemez. Bunda en etken faktör yukarıda belirttiğimiz gibi Kureyş’in halifeliği elinde bulundurmasıdır.
   Haricilerden bir gruba göre insanlar kendi aralarında insaflı davranmaları mümkünse halifeye gerek yoktur. İmamet, şeriatın bir gerekliliği değil maslahat ve ihtiyaçlardan kaynaklanır, fikrini ileri sürmüşlerdir.
   Hariciler günah işleyen Müslümanların kafir olduğu görüşündedir. Hatta, görüşte hataya düşmeyi bile küfür saymışlardır. Hz.Ali’yi bu yüzden küfre düşmekle suçlamışlardır.  (4)  
   Haricilerin en önemli özelliklerinden biri de “ Hüküm ancak Allah’ındır.” Sloganı etrafında toplanıp aslında kendi hükümlerini Allah’ın hükmü yerine koymaları, böylece kendi siyasi fikirlerini kutsayıp dinin hükmü gibi algılamalarıdır. Bu yüzden harici fikirlerini benimsemeyen kimseler “Allah’ın hükmüne” karşı gelmiş, dinden çıkmış oluyorlar. Bundan dolayı ölümü hak etmişlerdir, görüşündedirler.
   Sonradan haricilerin önderleri arasında ismi sayılan Zil’l Huvaysira ile Resullallah (SAV) arasında geçen şu konuşma onların nasıl bir mantığa sahip olduklarının en açık örneğidir.
-Adil ol ey Muhammed!
-Ben adil değilsem, kim adil olabilir?
-Yaptığın taksim, Allah rızası gözetilmemiş bir taksimdir. Görüldüğü gibi bu tam bir karşı çıkıştır.
   Allah rasulu (SAV) bu adam hakkında şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:- Bu adamın soyundan öyle bir topluluk türeyecektir ki okun yaydan fırlayıp çıkması gibi dinden çıkacaklardır. (5)                
 Y( 
 D

SONUÇ
   Siyasetin dinselleşmesi (Dinin siyasallaşması değil) süreci içinde en açık örnek haricilerdir. Aslında görünüşte hakikatmiş gibi görünen fikirlerin nasıl “Batıl” anlamda kullanıldığının en açık örneğidirler. İtirazsız tüm Müslümanların kabul edebileceği sloganlardan hareketle Hz.Ali döneminde büyük bir fitne, bölünme ve din bozgunculuğunun nedeni olmuşlardır. Ne yazık ki Hz.Ali’nin ikna görüşmeleri hariciler üzerinde beklenen etkiyi gösterememiştir. Günümüzde harici fikirleri Kuzey Afrika ‘da yaşayan İbadiye temsil ediyor.
   Ancak hariciliğin mantık olarak günümüz siyasetinin merkezini işgal ettiğini görüyoruz. Özgürlük kavramı insanlık idealini en yükseğindeki değer gibi görünse de bu kavramın nasıl “batıl” anlamda istismar edildiğini görebiliriz. Haricilerin temel saiki “yönetime ele geçirmek” di.
   Sizce günümüzün yükselen değerleri “Özgürlük, demokrasi, değişim, küreselleşmek, diyaloğ vb.” niçin kullanılıyor? İşte bu mantığa “Harici mantık” diyoruz.

PNDİPNOTLAR

(1) (1) Yurdaydın,H.Gazi,İslam Tarihi Dersleri s.24,AÜİF.Yayınları
(2)    (2) age.74
(3)   (3) Muhammed Ebu Zehra,Mezhepler Tarihi,s.72
(4)age.76-79
(5)Şehristani, Dinler ve Mezhepler Tarihi,s.21


7 Ağustos 2014 Perşembe

MÜTREF

   Mütref, bir Kur’an kavramıdır. Toplum önünde olan kişi ,kişiler, refah içinde yaşayanlar, demektir. Kur’an’da mütref kavramı olumlu anlamda kullanılmaz. Kavramın geçtiği bazı sure ve ayetler şunlardır: İsra/16, Mü’minun/64, Sebe/34. Sebe Suresinde mütref hakkında,”Biz her hangi bir memlekete azabla korkutucu bir Peygamber gönderirsek, muhakkak o memleketin ileri gelen refah düşkünleri :-Biz, sizin gönderdiğiniz şeyleri, inkar edenlerdeniz. Dediler.” Buyurmaktadır.
  Kur’an-ı Kerim’in “Mütref” Dediği kimseler, yaşadıkları yerlerde iyiliğe engel olan kimselerdir. Mütref, elinde bulundurdukları imkanlar nedeniyle tatmin duygusunu yitirmiş, doyumsuz, azgın, şımarık, haz peşinde, savurgan kimseleri ifade etmektedir. Ayrıca bunlar ıslah olmaz, öğüt dinlemez, para canlısı insanlardır. Kur’an-ı Kerim bu tiplere karşı mü’minleri uyarmaktadır.
   Mütrefte Allah ve ahiret inancı bulunmaz. Ahlaka inanmazlar. Nefisleri tanrı yerine geçmiştir. Kendilerinden oldukça emindirler ki yanılabileceklerini asla düşünmezler. Aslında mütrefe sahip oldukları tevarüs yoluyla gelmemiştir. Soyluluk iddiaları aşağılık duygusundan kaynaklanmaktadır. Halk tabiri ile bunlar “sonradan görme” Dirler. Ancak sahip oldukları geçmişlerini unutmuşlardır. Halkı küçümserler, küçültücü lakaplarla hitap ederler. Hatta bir tanrıya inanıyorsa bile inandıkları tanrılarının halkın inandığı tanrı olamayacağını söylerler.
   Mütref içinde yaşadığı toplumun ekonomik dünyasında söz sahibidir. Tekelcidirler, infak ve paylaşmadan yana değildirler. Toplum onların nazarında kast sistemine sahiptir. Mütref, mütreftir. Fakir, fakirdir.Mütrefe göre “fakirlik suçtur, ceza gerektirir.”  Bu değiştirilemez. Ahlaka inanamadıkları için gelirin nasıl, nereden elde edildiğin bir önemi yoktur. Çünkü haram-helal bilmezler. Sahip oldukları ekonomik güç onları alışılmadık lüks, sapık alışkanlıklara iter, Lut kavmi gibi. Sahip olduklarıyla övünmek, madde düşkünlüğü, arsızlık, hadsizlik, hukuk tanımama en belirgin özelliklerindendir. Sahip olduklarının ona sonsuz bir hayat sağlayacağını düşünürler. Allah’ın ayetlerinden söz edilince rahatsız olurlar. Çünkü yaşadıkları isyana tanık olurlar.
   Mütref menfaatçi olduğu için iktidar sahiplerinin etrafında yer alırlar. Mele (iktidar sahipleri) ve mütref bir birlerinin şahididirler. Gemiyi ilk önce terk edenler de onlardır. Münafıktırlar; şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında “-Biz onlarla alay ediyoruz.” Derler. Kanaat önderleri, liderler, krallar, firavunlar, nemrutlar mütrefin hoşlandığı kimselerdir. Karun ,Kur’an mütreflere verilen en açık örneklerdendir. Firavun ise mele’dir. Nemrud’da meleyi temsil eder. Mele, kral, kanaat önderi lider demektir. Mütreften farkı elde ettikleri tevarüs yoluyladır. Zihniyet olarak pek fark yoktur. Kendilerini tanrı gibi görürler. Saltanatlarını yıkılmayacağını düşünürler. Hz.Musa döneminde yaşayan Samiri(bkz.Taha/85-95) ve İbn Baur(bkz.Araf/176) meleye açık örnektir.
SONUÇ
   İslam mülkiyete karşı değildir. Ancak nefsin tanrılaştırılmasına karşıdır. İslam mülkiyetin belli ellerde toplanmasını istemez. Paylaşmayı, infakı, isarı emreder. Mütref ve mele zihniyeti tüm iyiliklerin karşında olmayı ifade eder. Maun Suresinde bunların namazlarının “gösteriş” olduğunu ifade eder. ”Yazıklar olsun.” Der. Çünkü bunlar” fakiri küçümser, hayra koşmaz, zekat vermezler.” Mülkiyetin, kudret ve iktidarın kutsallaşmasının temsilcileri, mele ve mütrefdir. Şahsi çıkarları yüzünden koca bir dünya zulüm görür. Silah ticareti , madde ticareti, savaş ihracı, kadın ticareti, terör bunların başının altından çıkar. Duyguları olmadığı için merhametleri de yoktur.
   Allah, mütref ve melelerden, işbirlikçilerinden tüm insanlığı muhafaza etsin.


   

10 Temmuz 2014 Perşembe

                                                                                     Talat TÜRKMEN
EBCED YADA SAYI GİZEMCİLİĞİ
   Ebcedle ilgili TDV İslam Ansiklopedisinde Mustafa Uzun tarafından kaleme alınan bilgiye göre, Arap alfabesindeki harflerin kolayca hatırda tutulmasını sağlamak için eski dönemlerde geliştirilmiş bir formül olup gerçekte bir anlamı bulunmayan kelimelerinin ilki  “ebced” şeklinde okunduğu için bu adla anılmıştır.Ebced sisteminin İbranice ve Aramice’nin etkisiyle Arapça ’ya geçtiği kabul edilmekte-dir.Bu formülde yer alan kelimeler şunlardır: Ebced,hevvez,hutti,kelemen,sa’fes,karaşet,sehaz,dazağ
 
 Ebcedin kaynağı ile ilgili olarak bir çok fikir ileri sürülse de bunların çoğunun folklorik bir özellik taşımaktan öte bir değeri olmadığı anlaşılmaktadır. Bunlardan biri altı büyük şeytanın adı olduğu,bir diğeri ise Hz. Şuayb kavminden gelen ve Arap yazısının mucidi sayılan altı Medyen kralının ismi oldu-gudur.

  Bir rivayette Hz.Ali ve İbn Abbas’a dayanılarak her kelimenin Hz.Adem’in cennetten ayrılışı ile tövbesi arasında geçen sürenin çeşitli safhalarını ifade ettiği öne sürülmektedir.  Kanaatimizce ebced bir matematik hesaplama sistemidir. Sistemin içinde bulundurduğu harflerin herhangi bir esrarı taşıdıklarını düşünmüyoruz.

EBCED NERELERDE KULLANILMIŞTIR?
   İslam Ansiklopedisinde yer alan bilgiye göre İslam dünyasında ebced, tasavvuf, astronomi, edebi-yat, mimari, cifr, sihir ve büyücülükte kullanılmıştır.
   Tasavvuf ve dini metinlerde kullanılan ebced ve cifre “harf ve sayı gizemciliği” diyebiliriz.
   Edebiyat alanında ebcedin tarih düşürme olarak  kullanıldığını görüyoruz. Daha çok doğum tarihleri, ölüm tarihleri, önemli bazı olaylar bir bilmece niteliğinde gizlenerek şiir, nesir yöntemiyle okuyucuya sunulur. Ebcedi bilen bu bilmeceyi çözer. Bu zevkli iş Türk –İslam edebiyatında karşılığını bulmuştur. Örneğin hicri 1290 yılında doğan Mehmet Akif Ersoy’un adı babası tarafından bu usule göre “Ragıyf” olarak konulmuştur. Ragıf’ın ebcetteki değeri 1290’dır.
   Edebiyat, tasavvuf, ilahiyat alanında kullanılan bazı kavramalarda ebced yoluyla rakamlaştırılmıştır. Örneğin, hilal kelimesinin ebcetteki karşılığı 66 dır. Aynı zamanda Allah lafzının da ebcetteki karşılığı 66 dır. Dolayısı ile Türk bayrağındaki hilal Allah lafzını temsil etmektedir.(1)
   Birkaç örnek daha sıralayalım, Timur’un Sivası yakıp yıktığı tarih:Harab:803, İstanbul’un fetih tarihi olan h.857 yılına “beldetün tayyibetün”:857,Fatih Sultan Mehmet Han’da İstanbul’un fethinden sonra şu beyitte şu tarihi düşürmüştür:
   Feth-i İstanbul’a fırsat bulamadılar evvelun
   Fethedip Sultan Muhammed didi tarih:ahirun ahirun kelmesinin ebceddeki karşılığı 857’dir.
 
   Aslında buraya kadar her şey normal hatta zevk verici bir uğraştır. Sorun, ebcedin Kur’an ve hadisleri anlamada bir yöntem olarak kullanılmasıyla başlamıştır. Dini metinleri bu yolla açıklamaya çalışanlar Kur’an ayetleri ve hadisleri arkasında bazı batıni  sırların olduğunu ve Kur’an’ı anlayabilmek için mutlaka cifr(2) ve ebced yoluna başvurmayı zorunlu görmüşlerdir. Bu çabanın gerçekten Kur’an’ ı anlamak mı yoksa grupların kendi inanç ve fikirlerini , meşruiyetlerini ispat edebilmenin bir sonucu mu olduğu müphemdir. Kur’an’dan seçilen bazı ayetlerin değişik tarihlerde gerçekleşen veya gerçekleşecek olaylara işaret ettiğini ebced hesabındaki rakamlarla ispatlama çalışılır. Böyle tefsirlere aynı zamanda “işari tefsir” denilmektedir. İşari tefsirlerde “ilham” ön plandadır. Batıniler bu yöntemi çok kullanmışlardır.  
   Muhyiddin İbn Arabi, mehdinin gelişini Hicri 698 olarak ebced hesabıyla belirlemiştir. Mehdi gelmeyince taklitçileri Hicri 683 Mehdinin doğum yılı olarak kabul edilmiş mehdinin 710 yılında geleceğini hesaplamışlardır.
   Kindi ise Deccalin geleceği yıl olarak ebced hesabıyla 743 yılını göstermiştir. Yine Kindi Hz.İsa’nın inişini h.698 olarak hesaplamıştır.
   Görülüyor ki ebced geleceği bilme yolunda bir yöntem olarak da kullanılmıştır. Hatta bu yöntemle kıyametin vakti bile hesaplanmaya çalışılmıştır. Mukaddime’de yer alan bir örneğe göre “Kıyamet size ansızın gelecektir.(Enam/31) Ayetindeki “ansızın”-“bağteh”  ebced hesabına göre h.1407 rakamına tekabül eder.Bu durumda h.1407(m.1986) de kıyametin kopması gerekiyordu.
  Ebced hesabını  mezhebinin temeline alan gruplardan biri de Hurufiler’dir.Hurufiler birçok ayet ve hadisi kullanarak düşüncelerine dayanak oluşturmaya çalışmışlardır. Örneğin, ”Gizli bir hazine idim bilinmek istedim, halkı yarattım.” Hadisindeki “halk” kelimesinin ebcedi 740’tır.740 Hurufiliğin kurucusu Fazlullah’ın doğum tarihidir. Başka bir örnekte, ”geleneksel kaynaklara göre, mahşer gününün dehşetinden tüm peygamberler nefsi nefsi derlerken Hz.Muhammed, ümmeti, ümmeti diyecektir. Buradaki ümmeti ümmeti kelimeleri Fazlullah’ın doğum gününe tekabül eder. Hurufiler halife ve Zülkarneyn ifadelerinin de Fazlullah’ işaret ettiğini iddia etmişlerdir.(3)
    İslam’dan önce Yahudilerin ebced hesabını bildiklerini şu hadisten anlıyoruz. Yahudilerden bir grup peygamberimize gelerek “elif-lam-mim” harflerinin anlamını sordular ve ebced’e göre İslam’ın ömrünün 71 sene olduğunu ifade ederek bu kadar kısa ömrü olan bir dine girmeye gerek yok dediler. Daha başka var mı diye peygamberimize sordular.-Elif-lam-mim-sad,dedi. Yahudiler bu birincisinde çok 160 eder, dediler. Başka var mı diye sordular. Hz.Peygamber (SAV),-Evet! Elif, lam, ra, dedi, Yahudiler bu diğerlerinden daha fazla ümmetinin ömrü 231 sene eder dediler.Peygamberimiz,-Elif, lam, mim, ra var deyince Yahudiler”-Sana iman etmiyoruz, hangi sözüne inanacağımızı bilemedik, dediler.
  
   Kanaatimizce ebced bir sayı ve matematik sistemidir. Araplarda, İbranilerde ,Romalılarda değişik sembollerle ifade edilen sayı sistemi. Örneğin,0,1,2,3,4… I,II,III,IV,V,VI…Sayılarla dini bir metin üzerinde  dileyen dilediği sonuca ulaşabilir.
   Kur’an ve hadislerin keyfi yorumu dinin yanlış anlaşılmasına, hatta bozulmasına neden olur. Sakınmak gerekir.

(1)Örnekler İslam Ansiklopedisinden alınmıştır.
(2)Hz.Ali’den gizli bir şekilde şii imamlarına aktarıldığına inanılan gaybi bilgiler.

(3)Konu ile ilgili örnekler için bkz.Usluer,Fatih,Hurufilik, Kabalcı Yayınevi